6 Mayıs 2013 Pazartesi

DEVRİMCİ DOKTORLAR”




“DEVRİMCİ DOKTORLAR”


            nota bene yayınevi,  Levent Aydeniz’in çevirisiyle, Steve Brouwer’ın bir kitabını basmış; Devrimci Doktorlar. Kitabı bana sağ olsun İzmirli dostum Gülten Uluçınar yolladı; ilgiyle okudum Kübalı hekimlerin önce kendi ülkelerinde, sonra dünyanın dört bir yanında anamalcı tıbbın yerine bütün hakları kapsayan insancıl tıbbı tanıtmak, uygulamak, yerleştirmek üzere giriştikleri yiğitçe tarihsel girişimi.
            Kitabın ayrıntısına geçmezden önce, kısa bir anımsatma yapmak istiyorum: biliyorsunuz, yeryüzündeki, acundaki canlı cansız bütün varlıklar evrensel enerjinin türevleridir.
            Yerkürede cansızların ardından canlılar da oluştuktan sonra, elbette bir enerjiyi yenileme, beslenme zinciri oluşmuş; otla beslenen canlıların beslenmesi biz insanlara daha az yırtıcı gözükmüş; etle beslenenlerse ister istemez birbirleriyle yapmak zorunda kalmışlar bu işi; onların arasında, beslenmesine yetecek bir avın dışında, tilki ya da kurt gibi, bir kümese girdiği ya da sürüye daldığı zaman, yiyemeyeceği kadar çok sayıda kurbanı yere seren yok gibi; genellikle, aslan bile olsa, tek bir canlıyı avlıyor, ailesiyle birlikte karnını doyurup  kenara  çekiliyor,  yerini daha küçüklere bırakıyor: sırasıyla sırtlan geliyor, yaban köpeği geliyor, akbaba geliyor, en sonunda karıncalar geliyor.
            Bütün insanları anaların yarattığına inanılan mutlu anaerkil dönemin ardından, erkeğin döllenmedeki payını ve yumruğunun gücünü bulgulayıp ataerkil zorbalığı yürürlüğe koymasının, sonra buna anamalcı yalan talanın eklenmesinden sonra geçen söylencelerle dolu yüz yılların, bin yılların ardından, 19. Yüzyıl’da Avrupa’nın ortasında doğan iki yetenekli insan, Freud ile Marx her şeyi oluşturan enerjinin işleyişini iki asal alanda ele alıp yorumladılar; biri cinsel alanda, öbürü üretim, emek alanında.
            Ama kaba gücüne  makinelerinkini ekleyen ataerkil anamalcı yalan talanın hiç hoşuna gitmedi bu yorumlar; 1850’lerden beri onları unutturmak, yürürlüğe konmalarını önlemek için elindeki bütün olanakları, bütün araçları kullanıyor. Uydurduğu bütün nişanlarla, ödüllerle pohpohladığı örneğin Churcill  gibi maşalarına şunu söyletecek kadar gözü dönmüş durumda: “Bir damla petrol, bir damla kandan çok daha önemlidir.”( Gene insaflı davranmış, bin damla, yüzbin damla da diyebilirdi!)
            Hepimizi doğruca Küresel Harakiri’ye götürecek bu anlayış ilke edinilince, onun uzantısı olarak, bütün dünyayı amansızca, acımasızca sömürebilmek için, etkileyebildikleri ülkelerin halklarını somut bilimsel bilgiden kopardılar; söylencelerin en karanlığına mahkûm ettiler; şimdi sanal gönençlerini sürdürebilmek için ellerine her türlü silahı tutuşturdukları bu cinsel doyumdan yoksun yığınlara insanları kırdırarak; gerekirse onları birbirine kırdırarak, ağızlarından salyalar akıtarak, petrole ya da öbür doğal kaynaklara el koyma çılgınlığını sürdürüyorlar.
            Buna karşılık, 1956’da giriştikleri savaşımı 1959 sonunda kazanan Fidel ve arkadaşları, belli ki hem Freud’u, hem Marx’ı çok iyi öğrenip sindirmişler; ayrıca daha önce gerek Moskova’da, gerek Pekin’de başlatılan toplumcu devrim girişimlerinden de son derece yararlı dersler çıkarmışlar. O yüzden, SSCB’nin düştüğü yanlışa hiç düşmediler; toplumculuğu yaymak üzere sağa sola tank göndermediler – işgal ettikleri Afganistan’ı ABD’nin avucuna altın elma gibi sunma cinayetini işlemediler -. Kendisi de hekim olan Arjantinli ülkücü Che Guevera,  devrimden sonra Kuzey Amerika’ya kaçan hekimlerin yerine, Güney Amerikalı birkaç gönüllü ustanın yardımıyla açtığı tıp fakültesini bitiren genç hekimleri dağlara köylere dağılmaya çağırdığında bir de bakmış ki, hiçbiri gitmeye yanaşmıyor; bunun üzerine, şekerkamışı biçmek üzere biçerdöverin tepesine çıkarak; yeni evler kurmak için elinde mala, gövdesi çıplak, duvarın bayına geçerek; bir üretimlikte taşıyıcının sapına yapışıp çuval taşıyarak sözün gerçek anlamında örnek olmuş ve önce Küba’da binlerce yıldır kendi yazgısına, üfürükçülere bırakılmış yığınlara parasız, bilimsel tıbbın yardımını götürmüş.
            Bununla yetinemezlerdi elbet; toplumculuğun uluslararacılığına uygun olarak,  nerede bir yersarsıntısı olursa, insanlar yardım isterse, gönüllü doktorları, üstelik ilâç ve gereçleri de yanlarında götürerek, oralara koşmaya başlamışlar.
            Şimdi Küba’nın en inançlı destekçisi olan Venezüella’da Chavez’in işbaşına gelişinden sonra, hem gönüllü öğretmen, hem de hekimler bu ülkeye akın etmiş, kısa sürede Venezüella halkını okur-yazar kılmış; bütün yoksul mahallelere, kentlere tertemiz parasız sağlık hizmeti götürmüşler.
            Sağlıktan, tıpkı silah ve uyuşturucu gibi, inanılmaz paralar kazanan anamalcı ülkeler buna dayanabilir miydi? Dayanamazdı elbet; nitekim, girişimin soylu öncüsünü Bolivya dağlarında mıhladılar; Fidel’i 650 kez öldürmeye giriştiler; güzelim Hugo  can verdiğinde kim bilir nasıl göbek atmışlardır?
            İnsanlık tarihinin benzersiz savaşımının ayrıntılarını okumak istiyorsanız, hemen edinin Devrimci Doktorlar’ı.
                                                                       Güncel Mersin, 4 Mayıs 2013.
    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder