“DEVRİMCİ DOKTORLAR”
nota
bene yayınevi, Levent Aydeniz’in çevirisiyle, Steve Brouwer’ın bir kitabını basmış; Devrimci
Doktorlar. Kitabı bana sağ olsun İzmirli dostum Gülten Uluçınar yolladı; ilgiyle okudum Kübalı hekimlerin önce
kendi ülkelerinde, sonra dünyanın dört bir yanında anamalcı tıbbın yerine bütün
hakları kapsayan insancıl tıbbı tanıtmak, uygulamak, yerleştirmek üzere
giriştikleri yiğitçe tarihsel girişimi.
Kitabın
ayrıntısına geçmezden önce, kısa bir anımsatma yapmak istiyorum: biliyorsunuz,
yeryüzündeki, acundaki canlı cansız bütün varlıklar evrensel enerjinin
türevleridir.
Yerkürede
cansızların ardından canlılar da oluştuktan sonra, elbette bir enerjiyi
yenileme, beslenme zinciri oluşmuş; otla beslenen canlıların beslenmesi biz
insanlara daha az yırtıcı gözükmüş; etle beslenenlerse ister istemez
birbirleriyle yapmak zorunda kalmışlar bu işi; onların arasında, beslenmesine
yetecek bir avın dışında, tilki ya da kurt gibi, bir kümese girdiği ya da
sürüye daldığı zaman, yiyemeyeceği kadar çok sayıda kurbanı yere seren yok
gibi; genellikle, aslan bile olsa, tek bir canlıyı avlıyor, ailesiyle birlikte
karnını doyurup kenara çekiliyor,
yerini daha küçüklere bırakıyor: sırasıyla sırtlan geliyor, yaban köpeği
geliyor, akbaba geliyor, en sonunda karıncalar geliyor.
Bütün
insanları anaların yarattığına inanılan mutlu anaerkil dönemin ardından,
erkeğin döllenmedeki payını ve yumruğunun gücünü bulgulayıp ataerkil zorbalığı
yürürlüğe koymasının, sonra buna anamalcı yalan talanın eklenmesinden sonra geçen
söylencelerle dolu yüz yılların, bin yılların ardından, 19. Yüzyıl’da
Avrupa’nın ortasında doğan iki yetenekli insan, Freud ile Marx her şeyi
oluşturan enerjinin işleyişini iki asal alanda ele alıp yorumladılar; biri
cinsel alanda, öbürü üretim, emek alanında.
Ama
kaba gücüne makinelerinkini ekleyen
ataerkil anamalcı yalan talanın hiç hoşuna gitmedi bu yorumlar; 1850’lerden
beri onları unutturmak, yürürlüğe konmalarını önlemek için elindeki bütün
olanakları, bütün araçları kullanıyor. Uydurduğu bütün nişanlarla, ödüllerle
pohpohladığı örneğin Churcill gibi maşalarına şunu söyletecek kadar gözü
dönmüş durumda: “Bir damla petrol, bir damla kandan çok daha önemlidir.”( Gene
insaflı davranmış, bin damla, yüzbin damla da diyebilirdi!)
Hepimizi
doğruca Küresel Harakiri’ye götürecek bu anlayış ilke edinilince, onun uzantısı
olarak, bütün dünyayı amansızca, acımasızca sömürebilmek için,
etkileyebildikleri ülkelerin halklarını somut bilimsel bilgiden kopardılar;
söylencelerin en karanlığına mahkûm ettiler; şimdi sanal gönençlerini
sürdürebilmek için ellerine her türlü silahı tutuşturdukları bu cinsel doyumdan
yoksun yığınlara insanları kırdırarak; gerekirse onları birbirine kırdırarak,
ağızlarından salyalar akıtarak, petrole ya da öbür doğal kaynaklara el koyma
çılgınlığını sürdürüyorlar.
Buna
karşılık, 1956’da giriştikleri savaşımı 1959 sonunda kazanan Fidel ve arkadaşları, belli ki hem Freud’u, hem Marx’ı çok iyi öğrenip sindirmişler; ayrıca daha önce gerek
Moskova’da, gerek Pekin’de başlatılan toplumcu devrim girişimlerinden de son
derece yararlı dersler çıkarmışlar. O yüzden, SSCB’nin düştüğü yanlışa hiç
düşmediler; toplumculuğu yaymak üzere sağa sola tank göndermediler – işgal
ettikleri Afganistan’ı ABD’nin avucuna altın elma gibi sunma cinayetini
işlemediler -. Kendisi de hekim olan Arjantinli ülkücü Che Guevera, devrimden sonra
Kuzey Amerika’ya kaçan hekimlerin yerine, Güney Amerikalı birkaç gönüllü
ustanın yardımıyla açtığı tıp fakültesini bitiren genç hekimleri dağlara
köylere dağılmaya çağırdığında bir de bakmış ki, hiçbiri gitmeye yanaşmıyor;
bunun üzerine, şekerkamışı biçmek üzere biçerdöverin tepesine çıkarak; yeni
evler kurmak için elinde mala, gövdesi çıplak, duvarın bayına geçerek; bir
üretimlikte taşıyıcının sapına yapışıp çuval taşıyarak sözün gerçek anlamında
örnek olmuş ve önce Küba’da binlerce yıldır kendi yazgısına, üfürükçülere
bırakılmış yığınlara parasız, bilimsel tıbbın yardımını götürmüş.
Bununla
yetinemezlerdi elbet; toplumculuğun uluslararacılığına uygun olarak, nerede bir yersarsıntısı olursa, insanlar
yardım isterse, gönüllü doktorları, üstelik ilâç ve gereçleri de yanlarında
götürerek, oralara koşmaya başlamışlar.
Şimdi
Küba’nın en inançlı destekçisi olan Venezüella’da Chavez’in işbaşına gelişinden sonra, hem gönüllü öğretmen, hem de
hekimler bu ülkeye akın etmiş, kısa sürede Venezüella halkını okur-yazar
kılmış; bütün yoksul mahallelere, kentlere tertemiz parasız sağlık hizmeti
götürmüşler.
Sağlıktan,
tıpkı silah ve uyuşturucu gibi, inanılmaz paralar kazanan anamalcı ülkeler buna
dayanabilir miydi? Dayanamazdı elbet; nitekim, girişimin soylu öncüsünü Bolivya
dağlarında mıhladılar; Fidel’i 650
kez öldürmeye giriştiler; güzelim Hugo can verdiğinde kim bilir nasıl göbek
atmışlardır?
İnsanlık
tarihinin benzersiz savaşımının ayrıntılarını okumak istiyorsanız, hemen edinin
Devrimci
Doktorlar’ı.
Güncel
Mersin, 4 Mayıs 2013.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder