“DİLDE, FİKİRDE VE İŞTE BİRLİK”
Çalışkan
dostum Kaan Turhan yaklaşan kuruluş yıldönümleri dolayısıyla Köy
Enstitüleri’ni akla getiren bir çalışma yapmış, kitabını da bastırmış: “Dilde,
Fikirde ve İşte Birlik”. Kitabın alt başlığı işi nasıl sağlam, nasıl
geniş bakışlı ele aldığının kanıtı: “Akçura, Galiyev, Gaspıralı, Gökalp”.
Kitabın
ayrıntısına geçmeden önemli bir noktaya değinmek istiyorum: 19. Yüzyıl’ın inci
yarısında insanlar dişlediğimiz elma öyküsünden bıkmış, nereden gelip nereye
gittiğimiz somut bilgilerle anla ve açıklamaya girişmişlerdi; bu öncüler
arasından ikisi, Marx’la Freud evrensel enerjiyi temel alan iki
açılama sundular insan kardeşlerine; Freud
bu enerjinin cinsel alandaki işlevlerini ele aldı, Marx da çalışma, emek dünyasındakileri. Derken başka bir uzgörüşlü
çıkageldi, Avusturyalı Wilhelm Reich;
Freud’un başyardımcılığına yükselmiş bir hekimdi, ama öbür ustayı, Marx’ı da çok iyi sindirmişti; ruh gibi
soyut, ne olduğu kestirilemeyen bir kavramdan yola çıkmış, sonunda enerji
işlevlerine dayanmıştı; dolayısıyla şunu söyleyebildi: “ canımızın üç temel direği
sevgi, çalışma ve bilgidir; dolayısıyla yaşamımıza onların yön vermesi gerekir”.
Ama
Demokritos’un bulgulayıp dile
getirdiği olasılık-gereklilik ikilisi izin verseydi de bugünkü Küba’yı
görebilse, orada yaşayabilseydi, dile getirdiği denklemin ne kadar doğru, yerli
yerinde olduğunu görüp sevinirdi; ama 2. Dünya Savaşı’ndan sonra anamalcılığın
gittikçe azmakta olduğu dönemde yaşıyordu; Avrupa’nın hiçbir ülkesinde
barınamadı, zavallı insancıkların demokrasi(!) simgesi saymayı sürdürdükleri ABD’ye sığındı, ve
zindanların birinde şarlatanlıktan ötürü zehirlenip öldürüldü.
Köy
Enstitüleri tam onun istediği okullardı: burada öğrencilerle öğretmenler
birbirlerini, derslerini, okullarını, ülkelerini, dünyalarını sevecek; yalnız
soyut bilgiler öğrenmekle yetinmeyecek, asalaklıktan kurtulacak, aynı zamanda
üretici, yaratıcı olacak; bu iki işlevi de kusursuz yerine getirebilmek için
ömür boyu doğru bilgiler edinmeyi sürdüreceklerdi.
Ama
işte bu çokkkkk tehlikeliydi: böyle yetiştirilen, böyle yaşayan insanlar köle
olamaz, insanın insanı sömürmesine, insanların geçimlerini silah ve uyuşturucu
üretim ve satışına dayandırmasına göz yumamazlardı; nitekim yummadılar: 1 Nisan
1939’da ABD ile imzalanan ilk ikili anlaşmadan; hele 1945’ten sonra aralıksız
tanınan ayrıcalıklardan sonra, yurdumuza yardıma (?) gelen Amerikalı uzmanlar
(!) koyun otlatan çocukların heybesinde bir lokma ekmekle soğanın yanında
MEB’nın bastığı klasikleri görünce durumun Moskova’da girişilen toplumculuk
denemesinden daha tehlikeli olduğunu hemen gördüler ve Batılı sömürücülerin
yüzyıllardır uyguladıkları yöntemi yürürlüğe soktular: harakiriyi yerli
yöneticilere yaptırmak. Öyle de yaptılar.
Köy
Enstitülerini göklere çıkaran İnönü,
yapının temel direkleri olan Hasan Âli
Yücel ile İsmail Hakkı Tonguç’tan başlayarak, bütün etkili insanları kurumun
başından aldı; cenazeyi gömmek de DP’ye kaldı.
Kitaba
gelince, bakın ne diyor Kaan Turhan Sonuç bölümünde:
“Bu
dar oylumlu kitapta; dil, fikir ve iş birliğini amaçlayan üç büyük Türk aydının
savaşımını ortaya koymaya çalışılmıştır, Üçü de dil üzerinde çalışmış, dil
birliği için emek vermişlerdir. Üçü de fikir işçisi aydındırlar. Üçü de ortak
hareket/imece kavramlarının içini dolduran büyük çabalarla tarih yazmışlardır.
Çalışma
il hem onlara saygıyı, hem de tarihimizde adlarıyla, sanlarıyla, savaşlarıyla
yaşamlarını fikirleri üzerine kurmuş ve yaşamış, Türk Devrimi’ni hazırlamış bu
insanların etkilerini anımsatmayı amaçladım.
…
Dr.
Necip Hablemitoğlu’nun ilk gençlik dönemlerinde çıkarmış olduğu ‘Dilde,
Fikirde, İşte Birlik’ Dergisi, bu kitabın oluşmasında etkili oldu. (…)
Ödevimiz:
Çalışmak, okumak, bilgiyle dik durup ortak hareket etmektir.”
Dünyamız
debelendirildiği anamalcılık batağından kurtulup Atatürk'ümüzün gözünü
diktiği “Yurtta ve Dünya’da Barış’a kavuşabilirse, Reich’ın değindiği “sevgi, çalışma, bilgi” denklemi suyun akışı kadar
doğallaşacaktır, bugün Küba’da olduğu gibi.
Güncel
Mersin, 15 Nisan 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder