GÜZEL İZMİRİM
Nesrin Kazankaya’nın
Tiyatro Pera’daki yeni oyunu bu; 1920'lerde İzmir’de, Anadolu’da yaşayan
Türkler ile Rumların çektikleri acıları ele almış Kazankaya, ama daha çok Rumların açısından bakmış; duygusal
seçimlere karışmak olanaksızdır; ama tarihsel olguları anımsamak, yeril yerine
oturtmak da gerekir.
Önce
İzmir’in adından başlayalım isterseniz; sevgili araştırmacı dostum Halûk Tarcan’ın verdiği bilgilere göre,
bundan 2500 yıl önce Orta Asya’dan yollara düşen atalarımız, Ön-Türkler Ege’ye
de gelmişler elbet; aslında Anadolu’ya gelişleri çok daha eski: Diyarbakır
yöresindeki dağlardaki, mağaralardaki kayalarda Ön-Türklerin bıraktıkları
resimlere 13 bin yıl önce rastlanıyor. Neyse, İzmir’e gelince, buraya Zümran adını vermişler; bu ad, Yunanca’da
Smyrna’ya, yaşayan Türkçe'de de İzmir’e
dönüşmüş. 1. Dünya Savaşı’nda doruğa çıkan dünyanın ve kaynaklarının
paylaşılması kavgası, başta İngilizler, anamalcılık yolunda gittikçe azıtmakta
olan uluslar tarafından kışkırtılmasalardı, Yunanlılar Anadolu’ya
çıkmayacaklar; dolayısıyla iki taraftan da milyonlarca insan boşu boşuna
ölmeyecekti; tarihin eski çağlarında insanların doğal koşulların yanında
toplumsal çekişmeler yüzünden yerlerinden yurtlarından olmaları büyük acılara
yol açmıştır elbet; ama 19. Yüzyıl’a gelindiğinde, bilgi birikimi göz önüne
alındığında, bunların bitmesi gerekirdi; öyle olmadı, olamadı; tarihleri,
türküleri, dansları, el sanatları ortak halklar, Ermeniler, Kürtler, Türkler
birbirine düşürüldü, kıydırıldı: sırf sömürgecilerin cepleri dolsun diye! Daha da açıklısı, bugün de sürüyor bu korkunç
oyun.
Gelelim
oyuna; Nesrin Kazankaya, sevgili Ferhan Şensoy gibi, tiyatroyu hem çok
seviyor, hem iyi biliyor; oyunu tıkır tıkır; elindeki o daracık salonda,
sahneleme kusursuz; bezem, müzik de öyle; hem Türkçesi, hem Rumcası yaşayan
şarkılar çok etkileyici.
Bu
oyun için topluluğa katılan Aysan
Sümercan, Defne Halman, Emre Çakman, İlker Yeğin, Linda Çandır, Selin Sevdar,
Doğan Akdoğan, Muhammet Uzuner çok başarılı.
Oyunun
dramaturjisi her zamanki gibi Şafak
Eruyar’ın; bezemi Başak Özdoğan; giysileri
Fatma Öztürk; ışığı ve yönetmen
yardımcılığını Zeynep Özden; müziği Ezgi
Kasapoğlu; müziğin düzenlemesini Emil
Tan Erten; Türkçe konuşmaların
Rumca’ya çevirisi Meri Madeleni; dansların
düzenlenmesini Cemal Atilla ile Güneş Çağlar üstlenmişler. Oyunun ortaya
konmasına Onur Atilla, İlke Melikoğlu, Melike Yıldırım,
Gamze İpek yardımcı olmuşlar; oyunun fotoğrafları Mehmet Aslan’ın; Zeynep
Özden oyunun duvar duyurusunu da
tasarlamış.
Şu
anda yaşadığımız kaynak ve artıdeğer paylaşımı saldırısı dünyamızı öyle bir
hâle getirdi ki, ne sinema kaldı, ne tiyatro, ne öbür sanat dalları; sayısız
tiyatro salonu kapatıldı ya da satıldı; sevgili Gence Erkal da sonunda salonsuz bırakıldı; Ferhan Şensoy’un salonu var hâlâ, ama biletleri günler öncesinden
kapışan izleyiciler eridi, yok oldu gitti; ayakta durmaya çalışan tiyatro
emekçileri ya Anadolu gezilerine sığınıyor ya da İstanbul’un çeşitli semtlerine.
Nesrin Kazankaya, çok yerinde bir seçimle,
Rum kardeşlerimize seslenmeyi seçmiş; iyi de etmiş: salon adamakıllı dolu.
Oyunda
sağduyuyu dile getirme görevi, usta oyuncu Muharrem
Uzuner’e verilmiş; bu da çok yerinde bir seçim elbet.
Burada,
karşılıklı değiştirilen insanlar arasından, 1906’da Ayancık’ta doğmuş, Selanik
dolaylarına göçmüş Baba Yorgo kulak verelim isterseniz:
“…Geldik
Platamona’ya. Arkasında başı karlı, yemyeşil Olimpos Dağı. Önünde masmavi
deniz. Tamam, dedik, tam Ayancık burası. Ama bizim memlekitimiz, Ayancık
başkaydı! Ayancık çok güzeldi. Sinop’un en birinci balığı kalkandır. Burada
olmaz. Olsa da az olur. Biz iyiydik memleketimizde. İngilizler fişeklemiş,
kışkırtmış Yunanlıları. Sonra ortadan çekilivermişler. Kabak bizim başımıza
patladı! Çok kan döküldü. Yıllarca bekledik döneriz diye. Harp iyi bir şey
değildir. Tek meyveyle bahçe olmaz! Bir ülkenin içinde ne kadar din, dil, ırk
varsa o kadar zenginliktir. Türkçe benim vatanımın dilidir, unutmam.”
“Yurttaş
Barış, Dünyada Barış” diyen Mustafa Kemâl nasıl da tek başına haklıydı
şu azgın dünya karşısında!
Kazankaya ve arkadaşlarına yürekten
alkış!
Edebiyat
Galerisi, 3 Şubat 2013.
.
Ben de sizi yürekten alkışlıyorum bu harika yazı için, teşekkürler.
YanıtlaSil