3 Şubat 2013 Pazar

GÜZEL İZMİRİM




GÜZEL İZMİRİM


            Nesrin Kazankaya’nın Tiyatro Pera’daki yeni oyunu bu; 1920'lerde İzmir’de, Anadolu’da yaşayan Türkler ile Rumların çektikleri acıları ele almış Kazankaya, ama daha çok Rumların açısından bakmış; duygusal seçimlere karışmak olanaksızdır; ama tarihsel olguları anımsamak, yeril yerine oturtmak da gerekir.
            Önce İzmir’in adından başlayalım isterseniz; sevgili araştırmacı dostum Halûk Tarcan’ın verdiği bilgilere göre, bundan 2500 yıl önce Orta Asya’dan yollara düşen atalarımız, Ön-Türkler Ege’ye de gelmişler elbet; aslında Anadolu’ya gelişleri çok daha eski: Diyarbakır yöresindeki dağlardaki, mağaralardaki kayalarda Ön-Türklerin bıraktıkları resimlere 13 bin yıl önce rastlanıyor. Neyse, İzmir’e gelince, buraya Zümran adını vermişler; bu ad, Yunanca’da Smyrna’ya, yaşayan Türkçe'de  de İzmir’e dönüşmüş. 1. Dünya Savaşı’nda doruğa çıkan dünyanın ve kaynaklarının paylaşılması kavgası, başta İngilizler, anamalcılık yolunda gittikçe azıtmakta olan uluslar tarafından kışkırtılmasalardı, Yunanlılar Anadolu’ya çıkmayacaklar; dolayısıyla iki taraftan da milyonlarca insan boşu boşuna ölmeyecekti; tarihin eski çağlarında insanların doğal koşulların yanında toplumsal çekişmeler yüzünden yerlerinden yurtlarından olmaları büyük acılara yol açmıştır elbet; ama 19. Yüzyıl’a gelindiğinde, bilgi birikimi göz önüne alındığında, bunların bitmesi gerekirdi; öyle olmadı, olamadı; tarihleri, türküleri, dansları, el sanatları ortak halklar, Ermeniler, Kürtler, Türkler birbirine düşürüldü, kıydırıldı: sırf sömürgecilerin cepleri dolsun diye!  Daha da açıklısı, bugün de sürüyor bu korkunç oyun.
            Gelelim oyuna; Nesrin Kazankaya, sevgili Ferhan Şensoy gibi, tiyatroyu hem çok seviyor, hem iyi biliyor; oyunu tıkır tıkır; elindeki o daracık salonda, sahneleme kusursuz; bezem, müzik de öyle; hem Türkçesi, hem Rumcası yaşayan şarkılar çok etkileyici.
            Bu oyun için topluluğa katılan Aysan Sümercan, Defne Halman, Emre Çakman, İlker Yeğin, Linda Çandır, Selin Sevdar, Doğan Akdoğan, Muhammet Uzuner çok başarılı.
            Oyunun dramaturjisi her zamanki gibi Şafak Eruyar’ın; bezemi Başak Özdoğan; giysileri  Fatma Öztürk; ışığı ve yönetmen yardımcılığını Zeynep Özden; müziği  Ezgi Kasapoğlu; müziğin düzenlemesini Emil Tan Erten; Türkçe konuşmaların Rumca’ya çevirisi Meri Madeleni; dansların düzenlenmesini Cemal Atilla ile  Güneş Çağlar üstlenmişler. Oyunun ortaya konmasına  Onur Atilla, İlke Melikoğlu, Melike Yıldırım, Gamze İpek yardımcı olmuşlar; oyunun fotoğrafları Mehmet Aslan’ın; Zeynep Özden  oyunun duvar duyurusunu da tasarlamış.
            Şu anda yaşadığımız kaynak ve artıdeğer paylaşımı saldırısı dünyamızı öyle bir hâle getirdi ki, ne sinema kaldı, ne tiyatro, ne öbür sanat dalları; sayısız tiyatro salonu kapatıldı ya da satıldı; sevgili Gence Erkal da sonunda salonsuz bırakıldı; Ferhan Şensoy’un salonu var hâlâ, ama biletleri günler öncesinden kapışan izleyiciler eridi, yok oldu gitti; ayakta durmaya çalışan tiyatro emekçileri ya Anadolu gezilerine sığınıyor ya da İstanbul’un çeşitli semtlerine.
            Nesrin Kazankaya, çok yerinde bir seçimle, Rum kardeşlerimize seslenmeyi seçmiş; iyi de etmiş: salon adamakıllı dolu.
            Oyunda sağduyuyu dile getirme görevi, usta oyuncu Muharrem Uzuner’e verilmiş; bu da çok yerinde bir seçim elbet.
            Burada, karşılıklı değiştirilen insanlar arasından, 1906’da Ayancık’ta doğmuş, Selanik dolaylarına göçmüş Baba Yorgo  kulak verelim isterseniz:
            …Geldik Platamona’ya. Arkasında başı karlı, yemyeşil Olimpos Dağı. Önünde masmavi deniz. Tamam, dedik, tam Ayancık burası. Ama bizim memlekitimiz, Ayancık başkaydı! Ayancık çok güzeldi. Sinop’un en birinci balığı kalkandır. Burada olmaz. Olsa da az olur. Biz iyiydik memleketimizde. İngilizler fişeklemiş, kışkırtmış Yunanlıları. Sonra ortadan çekilivermişler. Kabak bizim başımıza patladı! Çok kan döküldü. Yıllarca bekledik döneriz diye. Harp iyi bir şey değildir. Tek meyveyle bahçe olmaz! Bir ülkenin içinde ne kadar din, dil, ırk varsa o kadar zenginliktir. Türkçe benim vatanımın dilidir, unutmam.”
            “Yurttaş Barış, Dünyada Barış”  diyen Mustafa Kemâl nasıl da tek başına haklıydı şu azgın dünya karşısında!
            Kazankaya ve arkadaşlarına yürekten alkış!

                                                                                  Edebiyat Galerisi, 3 Şubat 2013.
.
           

1 yorum:

  1. Ben de sizi yürekten alkışlıyorum bu harika yazı için, teşekkürler.

    YanıtlaSil