7 Ocak 2013 Pazartesi

YILDIZ ERSOY CANPOLAT

YILDIZ ERSOY CANPOLAT


Yıldız’ı, Edebiyat Fakültesi, Fransız Dili ve Yazını Bölümü’ünde tanıdım; şimdi ayrıntısını unuttuğum bir gelişmeyle, evine çağrılacak kadar dost olduk. Ve orada, Anadolu’dan gelmiş, hani şu Klasik Türk Müziği denen şeyin dışında bir şey dinlememiş biri olarak, Rossini’nin Cezayir’de Bir İtalyan Kızı Giriş Müziği’ni dinleyince, yepyeni bir kapı açıldı yaşamımda: o güne dek, anam babam ben, 15 günde bir Pazarları, Şan Sineması’nda Münir Nurettin Selçuk yönetimindeki dinletiye gidiyorduk; buna sevgili Cemal Reşit Rey yönetimindeki İstanbul Şehir Oskestrası dinletileri eklendi.
1955-60 arasında her evde uzunçalar, pikap yoktu elbet; Yıldız’cığım bunlara sahip talihli evlerden birinde yaşadığı için, okulu vaktinde bitirdi gitti; ondan sonra bir daha görüşemedik. Derken, iletişim ağından bir Yıldız seslendi; sordum, sen okuldaki arkadaşım mısın diye, yanıt olumluydu.
Meğer, çalışkan Yıldız, Fransızca'nın ardından İspanyol dili ve yazını okumuş, o bölümde öğretim üyesi olmuş, Mustafa Canpolat’la evlenmiş, Ankara’ya yerleşmiş; geçen gün kargocu oğlan çalışmalarından bir bölümü getirip bıraktı: daha yalnız doktorasının verdiği zamanda hazırladığı Çağdaş İspanyol Romanı; doçent olduktan sonraki çalışması İçsavaş Sonrası İspanyol Romanı; Dünya Kitapları’na hazırladığı Öykü Antolojisi;son olarak da Everest Yayınları’na yaptığı Che Guevera Burada. Alt başlığı “küçük bir seçki”, ama kitap 550 sayfa.
Kitap dört ana bölümden oluşuyor: 1. Bölüm, Küba’da Devrimci Savaş; 2. Bölüm, Küba Yılları 1959-1965; 3. Bölüm, Uluslar arası Dayanışma; son ölümse Mektuplar’a ayrılmış.
Bu güzel, önemli kitaptan yalnız Fidel Castro’ya yazdığı mektubun kısa bir bölümünü alacağım, size düşen, kitabı hemen edinmek.
“Fidel,

Geçen yaşamımı gözden geçirince, devrim zaferini güçlendirmek için yeteri kadar dürüstçe ve kendimi vererek çalıştığımı sanıyorum. Oldukça ciddi tek yanlışımın, Sierra Maestre’daki ilk anlardan itibaren sana daha çok güvenmemem, senin yönetici ve devrimci özelliklerini yeteri kadar açıklıkla anlamamış olmamdır. Senin yanında şahane günler yaşadım ve Karayipler Krizi’nin en parıltılı, en acılı günlerinde halkımızın bir parçası olmanın gururunu duyumsadım.
Bir devlet adamı nadiren bu günlerdeki kadar yükseklerde parlamıştır, seni hiç duraksamadan izlemiş olmaktan, senin düşünme, tehlikeleri ve ilkeleri görüp değerlendirme tarzınla özdeşleşmekten gurur duydum.
Dünyanın başka toprakları da alçakgönüllü yardımımı istiyorlar. Küba cephesinde, senin üstlenmek istemediklerini ben yapabilirdim, ama ayrılma saatimiz geldi.
Bunu, sevinç ve acı karışımı duygularla yaptığımı bilin; yapıcı umutlarımın en temizini ve sevgili varlıklarım arasındaki en sevdiğimi burada bırakıyorum…Beni evladı gibi bağrına basan bu halkı bırakıyorum; bu da, ruhumun bir parçasını yaralıyor.(…)”
İnsan yazgısı konusunda en doğru sözü, biliyorsunuz, bilge Demokritos etmişti: “evrendeki her şey gibi,yazgımız da, olasılık ve gerekliliklere bağlıdır”; sevgili Yıldız önündeki olasılıklardan en güzelini sımsıkı kavramış, İspanyol dilini öğrenip kendine ışıklı bir yol çizmiş; o yolda öğretmenlik, çevirmenlik, yazarlık yaparak ışık saçmayı sürdürmüş.
Doğrusu, 50 yıl aradan sonra, tek bir plakla yaşamımda o kadar büyük değişime yol açan Yıldız’a kavuşmak, uzaktan da olsa yazışmak, çalışmalarından bazılarını edinmek armağanların en güzeliydi. Ne mutlu kendilerine böyle bir yaşam oluşturmuş Yıldız’la Mustafa’ya; ne mutlu dostları olan bana!
Cumhuriyet, 01.02.2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder