Tiyatro Pera 10. yılını kutluyor; sevgili
Nesrin Kazankaya, bunun için yerinde bir seçimle Çehov’un
Vanya Dayı’sını yeniden çevirip sahnelemiş; dün akşam izledik, ve
bayıldık.
Her zamanki gibi, oyunun tanıdım kitapçığı
büyük bir özenle, bilinçle hazırlanmıştı; 1904 sonuna doğru, Çar’ın kapısı
önünde toplanan emekçiler bakın neler demişler verdikleri dilekçede:
“Efendimiz! Burada toplanmış olan
binlerce kişi, insan görüntüsünde olmakla birlikte, insanca hakların hiçbirine
sahip değiliz; konuşma, düşünme, toplanma hakkımız yok. Sizin memurlarınızın da
katkısıyla tam bir esaret altındayız İşçi sınıfının ya da sıradan halkın
çıkarlarını savunan tek bir söz dudaklarımızdan döküldüğü zaman ya sürgüne ya da
zindana yollanıyoruz, İşçi ve köylüler, hükümeti ve halkı soyan bürokratların
idaresinde.(…) Rusya, yalnız bürokrat hükümetle yönetilemeyecek kadar büyük ve
sorunlu bir ülkedir. Bu ülkeye halk temsilciliği gerekli. Halk kendi kendine
yardım etmeli, kendini yönetmelidir. Halkın yardımını geri çevirmeyin, bu yardım
kabul ederek halkın her sınıf ve kesiminden seçilecek Rus ülkesinin
temsilcilerini hemen göreve çağırın. Kapitalistler, işçiler,bürokratlar, din
adamları, doktorlar, öğretmenler, hepsi birer temsilci seçsin. Bırakın hepsinin
özgür ve eşit bir ‘oy’u olsun. Bırakın anayasal bir meclis, gizli oyla, adil
genel seçim yapılsın. (…)
Önümüzde yalnızca iki yol var:
birincisi özgürlük ve mutluluğa, ikincisi mezara gidiyor. Canlarımız Rusya’nın
acılarını dindirme uğruna feda olsun.Biz bu özveriye seve seve
katlanırız.”
Gördüğünüz gibi, gerçek
üretimde bulunan emekçiler olması gerektiği gibi bilinçli, açık sözlü. Ama ne
Çar’ın, ne de küçük birer Çar gibi yaşamaya özenen taşralı okumuşların bu
uyarılara kulak asacak gücü, bilgisi var o günlerde. Nitekim, oyunun geçtiği
çiftlikte de, kadınlı erkekli emekçiler, daha ilk sahnede: artık ne sabah
belli, ne öğle, ne akşam; öğle yemeği akşam yedide yeniyor,diye
yakınıyor.
Buna karşılık, doktorun dışında, bir de
Sonya koşup didiniyor asalakların başı Prof. Serebryakov’un
keyfini yerine getirmek için.
Sanırım ömründe elini soğuk sudan sıcağına
sokmamış olan Mama başta, bütün ev halkı profesörün çevresinde pervane;
çiftliğin bütün gelirini seve seve ona sunan Vanya artık ayılır gibi;
üstelik genç karısına baygın. Ama onun da sabahtan akşama oflayıp
poflamaktan, sağ sola eleştiri okları savurmaktan başka işi
yok,
O karman çorman toplumsal yapı içinde,
işçiler, çiftçiler kadar olmasa da, somut bir iş gördüğü için, biricik aklı
başında, tutarlı, sevecen insan Dr. Astrov. Üstelik, tıpkı
Çehov’un kendisi gibi, daha o yıllarda sorumsuz tüketim toplumunun
ağaçları, böcekleri kuşları, ceylanları nasıl yok ettiğini görüyor; kaygılarına
en yakın arkadaşları bile delilik saçmalık diye baktığından, tek avuntusu
votka.
Ee, 1900’lerin başında ne Freud,
biliniyor besbelli Rusya’da, ne de Marx; hele ikisinin bileşimi olan
Wilhelm Reich kimsenin hayalinden bile geçemez kuşkusuz. Onun dediği
gibi, insan adındaki memelinin yaşamı sevme (sevişme), çalışma (üretme),
bilgi edinme (üretme) işlevlerinin art arda, iç içe sürdürülmesinden oluşamadığı
için, güzel asalak kadın Yelena arasıra
piyano tıngırdatmaktan, ortalıkta salınmaktan başka bir şey yapmıyor;
Vanya ile Astrov bu asalağa vurgun; Yelena doktora küçük bir eğilim doyuyor gerçi, ama önyargı zincirlerini
kıracak gücü yok.
Binlerce yıllık ataerkil zorbalığın üstüne
binen anamalcı baskıdan ötürü ancak süs bebeği olmasına izin verilen kadın nasıl
gösterebilirdi 1900’larda bu gücü? 2010’da bile gösteremiyor, Küba’nın
dışında.
Bu kısırdöngüyü parçalamanın yolunu
herkesten önce sevgili Mustafa Kemâl gördü; kadını, anamızı, avradımızı,
yârimizi o karanlık kuyudan kurtarmak üzere gerekli adımları attı, okulları
açtı; ama o kadar yalnızdı ki, 15 yılda yorulup tükendi.
Onun bıraktığı yerden meşaleyi alan Fidel
Castro ve arkadaşları, önce Küba kadınını, ona bağlı olarak bütün toplumu
binlerce yıllık bilgisizlik köleliğinden kurtarıp aydınlık yurttaşlar yaptılar.
Sonucu, ancak Küba’ya giderek görebilirsiniz.
Dönelim oyuna; doğrusu, televizyon
dizilerinde bozuk para gibi harcanan Selçuk Yöntem ile Can
Kolukısa başta; Sonya’yı canlandıran Linda Çandır; Tiyatro
Pera’nın orta direklerinden sevgili Levend Öktem; Aysan Sümercan, İlker
Yiğen, Zeynep Özden, Vokan Aktan, Ömer İvedi, Oğuz Turgutgenç, Evrim Artut,
o olanaksız salonda, Vanya Dayı’yı bize tattırmak üzere sıra dışı
bir çabayla çırpındılar.
Nesrin Kazankaya’nın tiyatro sevgisi,
enerjisi gerçekten sıra dışı; oyunu akıcı bir dille çevirmiş, başarıyla sahneye
koymuş, ayrıca Yelena’yı canlandırmayı üstlenmiş; oyunun sunulmasına
Şafak Eruyar dramaturg; Başak Özdoğan bezemci; Fatma Öztürk giysici
olarak katkıda bulunmuş. Işıklandırma Yüksel Aymaz’ın. Zeynep Özden,
oyunculuğun yanında yönetmen yardımcılığı da yapmış her zamanki
gibi.
Küresel saldırının doruğa çıktığı günümüzde
tiyatro sanatını ayakta tutmaya; hepimizi silkeleyip
uyandırmaya çalışan bu güzel insanları yürekten alkışlıyorum.
Ulus Gazetesi. 8 Kasım 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder