6 Ocak 2013 Pazar

“KASABALI LORCA:ABDÜLKADİR BULUT”

“KASABALI LORCA:ABDÜLKADİR BULUT”


            Henüz yüzlerini görmediğim iki can dostum var Mersin’in Gülnar ilçesinde: F. Saadet Bilir  ile Ali F. Bilir; İsa Çelik gibi onlar da Toroslu, hem de alabildiğine sevdalı, bilinçli.
            Başka bir Toroslu, sevgili Abdülkadir Bulut için iki  kitap hazırladılar geçen yıl; e yayınları bu yıl Ekim’de bastı: ”Abdülkadir Bulut’a Sevgi Sözleri” ile “Kasabalı Lorca, Abdülkadir Bulut”.
            “Sevgi Sözleri”inde, adından anlayacağınız üzere, bir kaza sonucu vakitsiz ölümünün ardından ozan dostlarının yazdığı şiirler, yaşadığı sırada şiirleri hakkında yazılanlar, ölümünden sonra kaleme alınanlar var.
            En doğrusu elbette bu iki yapıtı edinmeniz; ben yalnız onu sesle kucaklamak üzere birkaç şiirini anacağım:
DİRENİŞ GÜNLERİNİN ŞİİRLERİ
            Silahtarağa’dasın / Bakıyorsun Kâğıthane Köprüsü’ne / Sarmış tam yüzük yerinden / Haliç’in Kuzey’e bakan kolunu / O yüzden öyle görünüyor / Sarılı bir Parmak gibi / Haliç’in Kuzey’e bakan kolu
            Saklı değil yüzün / Alabildiğine gür ve açık / Az önünde kurulan halaydan / Patlamak üzer hep birden / Bir Refaiye türküsü
            Silahtarağa’dasın / Madeni seslerin çarptığı yerlere / Direniş sözcüğünü yazıyorsun / Bir tas su sunar gibi / Eski bir dostuna.                 (Türk Dili, 1977)

BAZI ŞEYLER

            Ellerimizden sonra anlaşılır / Harcın içine serptiğimiz kireç / Ve en acımasız hınçlarımızla / Yarpuzlu yerlerden elmalara / Dönderdiğimiz sular
            Her gün sözünü ettiğimiz / Bazı şeyler var sağdıcım / Ekmeğe ve kaleme dair / Ve çok açık oldukları ortada / Bakmaktan bile daha anlamlı / Her şeyiyle çarpıcı olan / Bazı şeyler
            Bunlardan umudu ve inancı / Yatarken yastığımızın altına / Çırılçıplak koyduğumuz Karadağlının / Soluk alışlarını dinlemek / Bir maden işçisi duyarlılığıyla / Ve imrenerek
            Ellerimizden sonra anlaşılır / Görüşmecisi olduğumuz yiğidin / Dışarıda bir fışkın gibi / Alabildiğine büyüyen oğlu.                                      ( Doğrultu, 1976.)

YEĞENİM

            Ey  benim ellerimin hüneri / Boz şayağı ve ala bağcağı / Ve de alnı sakar buzağı / Anlat dilin döndüğünce / Duysun yeğenim
            Benim güzel duruşumdur toprak / Ve anızları anlatan ozanımdır / İsimdir Döne’nin ortanca oğluna / Hayattır ve sesli bir ekmektir / Güneşte yerinir güneşte yekinir / Benim güzel duruşum
            Duyarlı ve köylü yüzümden / Boncukları andıran terlerim / Bir imza gibi düşer yeleğime / Ben harman yerlerine katılırım / Çiğinimde ceketim
            Sulara ayarla benim gövdem / Bakır taslara toprak testilere / Açık damlara oda köşelerine / Ayarladım bu büyüyen gövdemi / Ve yapağıya gelen elleri / Başımı kaldırarak anlattım / Benim yeğene
            Ey benim ellerimin hüneri / Toprağı boynuna anlatan namusum / Dolma kalemi ve kurşun kalemi / Yaban düzünde yazı düzünde / Parmaklarıma hazırla.
                                                                                                          (Türk Dili, 1972.)
MUSTAFA KEMÂL’İ DİNARLI KAMBER ANLATTI
            ilkin kalpağını gördüm oğul / ellerin gördüm mavi gözlerini / kır bir atın üzerinde düşünceli / habire bakıyordu bir yerlere / dudağında zafer türküsü / “yürüyün” diyordu askerlere
            sen görmedin oğul bilmiyorsun / boz bir ağustos şafağında / barut yüklü bulutlar oturdu / Kocatepe’nin omuzlarına amanın / ve gökyüzünde özgürlük çanları / uzandı aydınlık çağlara / eteğinde top arabaları
            fişek fişek oldu karşı tepeler / zaman bölündü kıyım kıyım / tutuldu düşman sığınakları / seyirtiyordu dağ bayır demeden / Mustafa Kemâl’in orduları
            ve sonra çizmelerinde kan / Sakarya boylarında gördüm onu / yüzünde bir savaşın yorgunluğu / bakıyordu kır atında pupa yelken / engin sulara ve nice denizlere atıyordu adımlarını durmadan / bir alıcı kuş gibi kararlı / korkmadan.
                                                                                                          (Varlık, 1970.)
            Eski bir şarkı: Gönül nedir bilene/ Gönül veresim gelir, der; benim de Bilir’ler gibi değer bilene canım gider.
                                                                       Ulus Gazetesi, 23 Kasım 2010
           

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder