Henüz yüzlerini görmediğim iki can dostum
var Mersin’in Gülnar ilçesinde: F. Saadet Bilir ile
Ali F. Bilir; İsa Çelik gibi onlar da Toroslu, hem de alabildiğine
sevdalı, bilinçli.
Başka bir Toroslu, sevgili Abdülkadir
Bulut için iki kitap hazırladılar geçen yıl; e
yayınları bu yıl Ekim’de bastı: ”Abdülkadir Bulut’a Sevgi Sözleri”
ile “Kasabalı Lorca, Abdülkadir Bulut”.
“Sevgi Sözleri”inde, adından
anlayacağınız üzere, bir kaza sonucu vakitsiz ölümünün ardından ozan dostlarının
yazdığı şiirler, yaşadığı sırada şiirleri hakkında yazılanlar, ölümünden sonra
kaleme alınanlar var.
En doğrusu elbette bu iki yapıtı edinmeniz;
ben yalnız onu sesle kucaklamak üzere birkaç şiirini anacağım:
DİRENİŞ GÜNLERİNİN ŞİİRLERİ
Silahtarağa’dasın / Bakıyorsun
Kâğıthane Köprüsü’ne / Sarmış tam yüzük yerinden / Haliç’in Kuzey’e bakan kolunu
/ O yüzden öyle görünüyor / Sarılı bir Parmak gibi / Haliç’in Kuzey’e bakan
kolu
Saklı değil yüzün / Alabildiğine gür
ve açık / Az önünde kurulan halaydan / Patlamak üzer hep birden / Bir Refaiye
türküsü
Silahtarağa’dasın / Madeni seslerin
çarptığı yerlere / Direniş sözcüğünü yazıyorsun / Bir tas su sunar gibi / Eski
bir dostuna. (Türk Dili,
1977)
BAZI ŞEYLER
Ellerimizden sonra anlaşılır / Harcın
içine serptiğimiz kireç / Ve en acımasız hınçlarımızla / Yarpuzlu yerlerden
elmalara / Dönderdiğimiz sular
Her gün sözünü ettiğimiz / Bazı şeyler
var sağdıcım / Ekmeğe ve kaleme dair / Ve çok açık oldukları ortada / Bakmaktan
bile daha anlamlı / Her şeyiyle çarpıcı olan / Bazı şeyler
Bunlardan umudu ve inancı / Yatarken
yastığımızın altına / Çırılçıplak koyduğumuz Karadağlının / Soluk alışlarını
dinlemek / Bir maden işçisi duyarlılığıyla / Ve imrenerek
Ellerimizden sonra anlaşılır /
Görüşmecisi olduğumuz yiğidin / Dışarıda bir fışkın gibi / Alabildiğine büyüyen
oğlu. ( Doğrultu,
1976.)
YEĞENİM
Ey benim
ellerimin hüneri / Boz şayağı ve ala bağcağı / Ve de alnı sakar buzağı / Anlat
dilin döndüğünce / Duysun yeğenim
Benim güzel duruşumdur toprak / Ve
anızları anlatan ozanımdır / İsimdir Döne’nin ortanca oğluna / Hayattır ve sesli
bir ekmektir / Güneşte yerinir güneşte yekinir / Benim güzel
duruşum
Duyarlı ve köylü yüzümden / Boncukları
andıran terlerim / Bir imza gibi düşer yeleğime / Ben harman yerlerine katılırım
/ Çiğinimde ceketim
Sulara ayarla benim gövdem / Bakır
taslara toprak testilere / Açık damlara oda köşelerine / Ayarladım bu büyüyen
gövdemi / Ve yapağıya gelen elleri / Başımı kaldırarak anlattım / Benim
yeğene
Ey benim ellerimin hüneri / Toprağı
boynuna anlatan namusum / Dolma kalemi ve kurşun kalemi / Yaban düzünde yazı
düzünde / Parmaklarıma hazırla.
(Türk Dili, 1972.)
MUSTAFA KEMÂL’İ DİNARLI KAMBER ANLATTI
ilkin kalpağını gördüm oğul / ellerin
gördüm mavi gözlerini / kır bir atın üzerinde düşünceli / habire bakıyordu bir
yerlere / dudağında zafer türküsü / “yürüyün” diyordu
askerlere
sen görmedin oğul bilmiyorsun / boz
bir ağustos şafağında / barut yüklü bulutlar oturdu / Kocatepe’nin omuzlarına
amanın / ve gökyüzünde özgürlük çanları / uzandı aydınlık çağlara / eteğinde top
arabaları
fişek fişek oldu karşı tepeler / zaman
bölündü kıyım kıyım / tutuldu düşman sığınakları / seyirtiyordu dağ bayır
demeden / Mustafa Kemâl’in orduları
ve sonra çizmelerinde kan / Sakarya
boylarında gördüm onu / yüzünde bir savaşın yorgunluğu / bakıyordu kır atında
pupa yelken / engin sulara ve nice denizlere atıyordu adımlarını durmadan / bir
alıcı kuş gibi kararlı / korkmadan.
(Varlık, 1970.)
Eski bir şarkı: Gönül
nedir bilene/ Gönül veresim gelir, der; benim de Bilir’ler gibi
değer bilene canım gider.
Ulus Gazetesi, 23 Kasım 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder