“ULUSAL YÜRÜTME ARAYIŞI”
Can gözlerini kendi elleriyle oymamış olanlar, Güney Amerika’daki gelişmeyi
görüyor olmalılar: 1970’lerde, sevgili Āşık Mahzuni’nin ödünsüz saptamasıyla
katil Amerika’nın yerli uşaklara uygulattırdığı kıyımdan canını kurtarabilmiş
olanlar, birbiri ardından ülkelerinin yönetimine gelip ABD’yi, AB’yi, İMF’yi,
Dünya Bankası’nı kapı dışarı ediyorlar. Bolivya’da adı güzel Morales’in halkına
sahip çıkışını Şili’de hem de bir kadın hekim, Michelle Bachelet izledi.
Sevgili Erol Manisalı’nın bıkıp usanmadan vurguladığı gibi, güzelim
yurdumuzdaysa, işadamı+dinadamı-siyasetçi ve ne yazık ki ordunun koşulsuz
Amerikancı kesilmiş kesimi el ele vermiş, Atamızın ardına düşüp can vererek bize
armağan bırakılmış her şeyi satıyor, savuruyor, talan ediyor; şu anda,
borçlarını temizlemiş olan Şili’nin, Arjantin’in ve öbürlerinin yerine, dünyanın
en borçlu ülkesi birinciliği sanırım bizde.
Elbet öte yandan bu gidişe dur demek, ülkemizi yeniden bağımsız, onurlu
toplumlar arasına katmak üzere canla başla çalışanlar da var.
Doğu Perinçek önderliğinde İşçi Partisi, 21 Ocak’ta Ankara’da, bu amaçla bir
toplantı düzenledi; yurdumuzun her dalından yetişmiş ve henüz satılmamış
insanlara seslendiler, gelin Atamızın bıraktığı yerden Türk Devrimi’ne sahip
çıkıp tamamlayalım; bunun için de bir “Ulusal Yürütme” oluşturma izlencesi
saptayalım dediler.
Aslında tanı belli, çözüm de öyle: AB üyeliğine son; ABD’nin Ortadoğu ve
Avrasya’da maşası olmaya hayır; Kuzey Irak’taki Kukla Kürt Devleti’nin
oluşturulmasına somut olarak karşı çıkma; Atamızın ‘Yurtta Barış, Dünyada Barış’
ilkesi uyarınca kimseye saldırmayı düşünmeyen, ama topraklarını, bağımsızlığını
ödünsüz savunacak bir ordu; bölge ülkeleriyle sıkı işbirliği; Atlantik’i kesin
bırakıp Avrasya’ya yönelme; sömürgeci buyurucu Batı’nın uydurup dayattığı
‘Ermeni Soykırımı’ yalanına kesin karşı çıkış; KKTC ile siyasal tutumbilimsel
bütünleşme; halktan toplanan vergilerin hortumculara,soygunculara, dış
yağmacılara değil, yeniden halka dönebilmesi için ulusal kalkınma planları; iç
ve dış borçların bölünerek ödenmesi; bunun için, her şeyden önce, Türk lirasının
gerçek değerine kavuşturulması; onun tamamlamak ya da olanak vermek üzere
İMKB’nın hemen kapatılması; güçlü bir özerk Merkez Bankası yönetimi
oluşturulması; geçmişi de kapsayacak biçimde ‘Nereden Buldun?’ yasasının
çıkarılması; yabancı yatırımcıların şimdiki gibi bağışık tutulmayıp
vergilendirilmesi;özelleştirmelere son; enerji üretim ve dağıtımının yeniden
kamulaştırılması;aynı biçimde kıyıların, ormanların ve tarihsel zenginliklerin
yeniden kamulaştırılması; herkese insanca yaşayabileceği bir evin, işin, ücretin
sağlanması; tarıma ve çiftçiye tam destek; Köy Meclisleri önderliğinde
topraksızlara toprak dağıtımı; verimli üretim için üretim ortaklıklarının
desteklenmesi; ve elbet yabancıya toprak satışına son; ulaşımda deniz ve
demiryoluna öncelik; İlaç Patent Antlaşması’na son; parasız sağlık ve eğitim;
bunun için şimdi çiğnen Eğitim Birliği’nin yeniden kurulması; Özel Eğitim’e son;
bütün bunları güvence altına alabilmek için de Devrim Yasaları’nın ödünsüz
uygulanması.
Aslında, çektiğimiz, çekeceğimiz bütün acıların kaynağı şu anamalcılık denen
vebadır: daha çok para kazanmak üzere gereğinde kendi canını bile düşünemeyen bu
evrendışı=akıldışı düzensizliğe son vermeye razı olmadıkça, kimse rahat edemez,
barışa, mutluluğa kavuşamaz.
Bugün Güney Amerika’da atılan adımlar insanlığı bu güzel amaca ulaştırabilir;
ne yazık ki dünyanın öbür bölgeleri henüz bu sayfayı çevirmeye hazır değil;
insanlığın, canlı varlıkların önündeki bu biricik seçeneğe 1917’de Rusya’da
geçildiği sanıldı; oysa SSCB’nin başına gelenler, örneğin Castro gibi, işin
özünü bilmiyorlarmış; kalkıp anamalcı Batı’yla onun alanında yarışa giriştiler,
aya gittiler, atom yaptılar, ama yoksul Çin’e el uzatmadılar; onlarla omuz omuza
başka bir yaşama biçimi, yeni, gerçek bir uygarlık oluşturmadılar. Ne olacak Çin
bir malı ABD’den daha ucuza üretip bütün dünya pazarını ele geçirince? Öbür
yoksul ülkelerdeki üreticiler, işleyimciler batacak. Bakın şu anda yazdığım
klavyeyi bile Çin üretmiş; çok mu zor bunu Türklerin üretmesi?
Neyse, Doğu Perinçek ve arkadaşları bize bir öneride bulunuyorlar; dinleyip
dinlememek, katılıp katılmamak, dolayısıyla oluşacak bütün sonuçlara katlanmak
bize düşüyor.
Cumhuriyet, 25 Ocak 2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder