8 Ocak 2013 Salı

“ULUSAL YÜRÜTME ARAYIŞI”

“ULUSAL YÜRÜTME ARAYIŞI”

Can gözlerini kendi elleriyle oymamış olanlar, Güney Amerika’daki gelişmeyi görüyor olmalılar: 1970’lerde, sevgili Āşık Mahzuni’nin ödünsüz saptamasıyla katil Amerika’nın yerli uşaklara uygulattırdığı kıyımdan canını kurtarabilmiş olanlar, birbiri ardından ülkelerinin yönetimine gelip ABD’yi, AB’yi, İMF’yi, Dünya Bankası’nı kapı dışarı ediyorlar. Bolivya’da adı güzel Morales’in halkına sahip çıkışını Şili’de hem de bir kadın hekim, Michelle Bachelet izledi.
Sevgili Erol Manisalı’nın bıkıp usanmadan vurguladığı gibi, güzelim yurdumuzdaysa, işadamı+dinadamı-siyasetçi ve ne yazık ki ordunun koşulsuz Amerikancı kesilmiş kesimi el ele vermiş, Atamızın ardına düşüp can vererek bize armağan bırakılmış her şeyi satıyor, savuruyor, talan ediyor; şu anda, borçlarını temizlemiş olan Şili’nin, Arjantin’in ve öbürlerinin yerine, dünyanın en borçlu ülkesi birinciliği sanırım bizde.
Elbet öte yandan bu gidişe dur demek, ülkemizi yeniden bağımsız, onurlu toplumlar arasına katmak üzere canla başla çalışanlar da var.
Doğu Perinçek önderliğinde İşçi Partisi, 21 Ocak’ta Ankara’da, bu amaçla bir toplantı düzenledi; yurdumuzun her dalından yetişmiş ve henüz satılmamış insanlara seslendiler, gelin Atamızın bıraktığı yerden Türk Devrimi’ne sahip çıkıp tamamlayalım; bunun için de bir “Ulusal Yürütme” oluşturma izlencesi saptayalım dediler.
Aslında tanı belli, çözüm de öyle: AB üyeliğine son; ABD’nin Ortadoğu ve Avrasya’da maşası olmaya hayır; Kuzey Irak’taki Kukla Kürt Devleti’nin oluşturulmasına somut olarak karşı çıkma; Atamızın ‘Yurtta Barış, Dünyada Barış’ ilkesi uyarınca kimseye saldırmayı düşünmeyen, ama topraklarını, bağımsızlığını ödünsüz savunacak bir ordu; bölge ülkeleriyle sıkı işbirliği; Atlantik’i kesin bırakıp Avrasya’ya yönelme; sömürgeci buyurucu Batı’nın uydurup dayattığı ‘Ermeni Soykırımı’ yalanına kesin karşı çıkış; KKTC ile siyasal tutumbilimsel bütünleşme; halktan toplanan vergilerin hortumculara,soygunculara, dış yağmacılara değil, yeniden halka dönebilmesi için ulusal kalkınma planları; iç ve dış borçların bölünerek ödenmesi; bunun için, her şeyden önce, Türk lirasının gerçek değerine kavuşturulması; onun tamamlamak ya da olanak vermek üzere İMKB’nın hemen kapatılması; güçlü bir özerk Merkez Bankası yönetimi oluşturulması; geçmişi de kapsayacak biçimde ‘Nereden Buldun?’ yasasının çıkarılması; yabancı yatırımcıların şimdiki gibi bağışık tutulmayıp vergilendirilmesi;özelleştirmelere son; enerji üretim ve dağıtımının yeniden kamulaştırılması;aynı biçimde kıyıların, ormanların ve tarihsel zenginliklerin yeniden kamulaştırılması; herkese insanca yaşayabileceği bir evin, işin, ücretin sağlanması; tarıma ve çiftçiye tam destek; Köy Meclisleri önderliğinde topraksızlara toprak dağıtımı; verimli üretim için üretim ortaklıklarının desteklenmesi; ve elbet yabancıya toprak satışına son; ulaşımda deniz ve demiryoluna öncelik; İlaç Patent Antlaşması’na son; parasız sağlık ve eğitim; bunun için şimdi çiğnen Eğitim Birliği’nin yeniden kurulması; Özel Eğitim’e son; bütün bunları güvence altına alabilmek için de Devrim Yasaları’nın ödünsüz uygulanması.
Aslında, çektiğimiz, çekeceğimiz bütün acıların kaynağı şu anamalcılık denen vebadır: daha çok para kazanmak üzere gereğinde kendi canını bile düşünemeyen bu evrendışı=akıldışı düzensizliğe son vermeye razı olmadıkça, kimse rahat edemez, barışa, mutluluğa kavuşamaz.
Bugün Güney Amerika’da atılan adımlar insanlığı bu güzel amaca ulaştırabilir; ne yazık ki dünyanın öbür bölgeleri henüz bu sayfayı çevirmeye hazır değil; insanlığın, canlı varlıkların önündeki bu biricik seçeneğe 1917’de Rusya’da geçildiği sanıldı; oysa SSCB’nin başına gelenler, örneğin Castro gibi, işin özünü bilmiyorlarmış; kalkıp anamalcı Batı’yla onun alanında yarışa giriştiler, aya gittiler, atom yaptılar, ama yoksul Çin’e el uzatmadılar; onlarla omuz omuza başka bir yaşama biçimi, yeni, gerçek bir uygarlık oluşturmadılar. Ne olacak Çin bir malı ABD’den daha ucuza üretip bütün dünya pazarını ele geçirince? Öbür yoksul ülkelerdeki üreticiler, işleyimciler batacak. Bakın şu anda yazdığım klavyeyi bile Çin üretmiş; çok mu zor bunu Türklerin üretmesi?
Neyse, Doğu Perinçek ve arkadaşları bize bir öneride bulunuyorlar; dinleyip dinlememek, katılıp katılmamak, dolayısıyla oluşacak bütün sonuçlara katlanmak bize düşüyor.



Cumhuriyet, 25 Ocak 2006

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder