8 Ocak 2013 Salı

OSCAR WİLDE

OSCAR WİLDE


Reich’tan sonra bana en çok şey öğreten insan,tümelbilimci Henri Laborit,ölümünden kısa bir süre önce Kanada televizyonunun kendisiyle yaptığı söyleşide:Biz,başkalarıyız,demiş;başka bir anlatımla, ben sandığımız birikim,hem geçmiş yüzyıllarda yaşamış,hem şu an uzak ya da yakın çevremizde yaşayan insanların,sanırım daha biz doğmadan,beynimize ve sinir dizgemize doldurdukları denetimdışı davranışların,değer yargılarının toplamından başka bir şey değil.
Dostum Ahmet Cemal, 70’li yıllarda,Avusturya Kültür Ofisi’nde çalışırken,merkezin başkanı Sayın Kasper’den aldığı yetkiyle,çeşitli ekinsel etkinlikler düzenler;zaman zaman,çeviri konusunda söyleşmek üzere zaman zaman birkaçımızı toplar,arasıra da tek başıma beni çağırırdı.
Bu söyleşilerden birinde,Reich’ın dünya görüşünü anlattıktan sonra,dinleyenlerden biri,Usta’nın eşcinselliğe nasıl baktığını sormuştu;çok sığ bir yanıt verdiğimi anımsıyorum.
Çünkü o yıllarda henüz François Jacob ya da Henri Laborit gibi,dirimbilimden yola çıkıp tümel evren açıklamasına ulaşmış düşünür-bilginleri tanımıyordum;dolayısıyla kökenimizi deniz yosununa değilse bile,daha kolay kavrayabildiğimiz amibe bağlayan bilgilerden yoksundum.
Ama şimdi eksiksiz biliyorum bunu;o yüzden,Reich’ın canımızı oturttuğu üç temel direkten biri olan sevme-sevişme işlevinin tek bir kaynağa,acunsal-dirimsel enerjiye dayandığını;örgensel boşalmada bu enerjinin kullanıldığını;sözkonusu boşalmanın asal ereğinin canlı varlığın sürdürülmesi olduğunu;işlevin yerine getirilmesine eşlik eden hazzın,aynı ya da karşı cinsle sarılışmada aynı biçimde tadıldığını,çok geç kalmadan öğrendim.
Fransız sanat kanalı Arte,geçen akşam,Brian Gilbert’ın Oscar Wilde adlı belgeselini gösterdi;Stephen Fry’ın inanılmaz bir ustalıkla canlandırdığı Wilde,bildiğiniz gibi,gerçek bir üstünyetenek;üstelik kendisi seçmemiş olsa da, bir “seçkin”,Lord.
Üstünyeteneğini bütün yazınsal türlerde bol bol dile getiriyor,yaşadığı çevrenin gözdesi,alkışlanıyor,sevgiyle ödüllendiriliyor;arada evleniyor,iki çocuğu oluyor.
Ama,onun gözü genç oğlanlarda;üstelik bu eğilimini,bu seviyi son derece soylu yaşamaya çalışıyor –en azından filmde öyle gösteriliyordu;asında da öyle olduğu sezgisi var içimde.
Bu ilişkiyi,beylik terimle,”ayaktakımıyla” değil,kendisi gibi “seçkinler”le kuruyor;Reich’ın bütün yapıtlarını okumuş olmanıza gerek yok aslında,halkımızın şu türküsüne kulak verirseniz,olacakları kestirebilirsiniz:
“Bir can bir canı sevse/Köyü bir sancı tutar.”
Sarıldığı oğlanlardan birinin babası;bütün öbür soylular gibi nasıl Lord olduğu bilinmeyen,eşinin dışındaki bütün dişilere rahatça el atan,asıl suratlı,atlı uşaklı varsıl biri,bu ilişkiyi onur sorunu yapıyor-şimdiki ataerkil düzenin bütün erkeklerinin namusu kendi kafalarında değil,kadınların apış aralarında arayıp buluşları gibi.
Wilde’ın,kendisi gibi aksoylu beylerin oluşturduğu yargıcılar kurulu önünde söylediklerini 21.Yüzyıl’da insan kardeşlerimizle paylaşabilecek miyiz acaba?Dünya televizyon ve gazeteleri,bilmem hangi göbekçi hanımın poposuyla,her gece bağrımıza bastığımız,zampara geçinen,ama artık çaptan düşmeye başlayan türkücünün pipisini bırakıp:sevinin tek olduğunu;insanlar arasında,cinsleri ne olursa olsun, başlık parası’yla,sanal bir ün karşılığında, ya da daha bayağı bir yoldan,”sırf sevişmek üzere” alınıp satılmaması gerektiğini anlatacak mı acaba günün birinde?
Doğrusu,Reich’ın dediği gibi sevi-çalışma-bilgi’ye dayanması gereken yaşamımız,eldeki bütün iletişim araçlarıyla,onlar yetmediği zaman silahla paraya tapmaya zorlandığına göre,pek umut yok gibi;ancak,evrenin ömrü milyarlarca yıllık;ataerkil sömürüyse,on bin yıllık.
Dolayısıyla,kuşkusuz büyük acılardan,görülmemiş insan ve doğa kıyımlarından sonra,son kişi can verene dek,usumuzu başımıza toplama olasılığı var.
Amip anadan geldiğimizi,hepimizde dişilik ve erkeklik özelliklerinin iç içe,yan yana bulunduğunu;kıl payıyla birinden öbürüne geçildiğini bana böylesine soylu bir şiirle anımsatan Brian Gilbert’a gönül dolusu teşekkür.

Cumhuriyet,10.10.2001

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder