Çalışkan dostum Mustafa Yıldırım,
inanılmaz bir sağlık kazasını atlattıktan sonra, yine bomba gibi bir kitap
hazırladı Türk okurlarına: Ortağın Çocukları.
Kolayca kestirebileceğiniz
gibi, bunlar, hani şu stratejik (?!) ortağımızın gönüllü sivil-asker
yardakçıları. Kitap aslında daha önceki temel yapıt
Sivil Örümceğin Ağında’nın arkası, tamamlayıcısı gibi: ABD’nin
kendi buyruğunda kuracağı son dünya imparatorluğuna buradan seve seve katkıda
bulunanları tanıyalım ya da anımsayalım diye yazılmış.
Kitap şöyle bir sahneyle başlıyor:
…
“ABD Büyükelçisinin müttefik bir
ülkede, yardımı esirgemedikleri bir üniversiteye arka kapılardan girmesi
beklenemezdi. Karışıklık çıkacağı kesindi; ama Türkiye emniyetine yardımcı olan
ABD’nin Büyükelçisi belki de Türkiye’nin huzurundan çok ülkesinin çıkarların
önde tutmayı planlıyordu.
Rektör Kemâl Kurdaş ve Robert Komer,
yemek yerlerken dışarıdan gittikçe yükselen sesleri duyunca pencereye
gittiler.
Öğrenciler, Komer’in makam aracını
devirmeye çalışıyorlardı. Komer hiç aldırmadı; yemek masasına
döndü.
‘Barış Gönüllüsü’ öğretim üyelerinden
genç matematik hocası rektörlük binasının önüne inen merdivenlerde telaşlı
öğrencisine seslendi: ‘ Need any help?’ Öğrencisi bir an düşündü ve
gülümseyerek: ‘No, Sir, thanks’ demekle yetindi. Bir süre sonra makam aracı
alevler içinde kaldı. Matematik hocası, ne denli içten davranır ve özgürlük
hareketlerine yakınlık duyarsa duysun, bir ABD görevlisi olarak, Komer’in
aracının yakılmasına yardımcı olacak kadar sağ duyudan yoksun olamazdı.
Öğrencisi onunla bir kez daha karşılaşabilse, pek çok soru arasında, bu olayı da
soracaktı; ama böyle bir soruyu sorabilmesi için, 12 Mart 1971 darbesinden ders
alması gerekiyordu. Hocası ise, 1970 baharında ODTÜ’sinden ayrılıp ülkesine
dönmüştü. Komer’in arabasını deviren öğrencisi de öteki arkadaşlarıyla birlikte
hapse atılmıştı.
1967’de Saint-John Üniversitesi’ni
bitiren Robert Patrick John Finn de o çalkantılı yıllarda ‘Barış Gönüllüsü’
olarak Türkiye’ye gönderildi.Tokat’ın Turhal ilçesine geldiğinde 22 yaşındaydı.
Turhal Lisesi’nde bir yıl İngilizce öğretmenliği yaptıktan sonar Ankara Gazi
Eğitim Enstitüsü’ne geçti; 1969’da ODTÜ’sinde
görevlendirildi.!
Kitabı okurken, bu Robert
Finn’in daha sonra hangi olaylarda görev alacağını, hangi Türklerle tanışıp
ne işler çevireceğini öğreneceksiniz. Kitap boyunca, özellikle yurdumuzdan çok
iyi tanıdığınız yazın, sanat dünyasının ünlülerinin nasıl seve seve
Cumhuriyetimizin boğazlanmasına, Anadolu halkının, bütün dünyanın sömürülen
halkları gibi, bozuk para gibi harcanmasına yardım ve yataklık yaptıklarını,
biliyorsanız bile, bir kez daha okuyacaksınız.
Yazın, sanat dünyasının işbirlikçilerini
kitaptan okuyacaksınız; ben şimdi yalnız devletimizin en tepesinde bulunan
insanların gönüllü ortaklık konusunda neler dediklerini, Mustafacım’dan
ödünç alıp aktarayım:
“Bu ülkeler (ABD- Batı Avrupa) ve bu
ülkelerle yakın işbirliği içindeki diğer ülkeler dünya üzerinde ‘işleyen merkez’
olarak adlandırılmakta, geri kalan ülkeler ise ‘bütünleşmemiş, boşlukta yüzen’
diye gösterilmektedir. Ve ikinciler için gelecek bir kâbustan ibarettir. Her
biri kısırlaştırılarak, etkisizleştirilerek dünya kovanının işçi arıları
yapılmaktadırlar” Org. Hilmi Özkök.
“ Sayın Genelkurmay Başkanı (Hilmi
Özkök)…küresel açıdan çok önemli tespit ve analizlerde bulundular…büyük bir
birikime dayalı fevkâlade isabetli değerlendirmeler.” Org. Yaşar
Büyükanıt.
“Kâinat kitabı, fiziğin, kimyanın,
matematiğin, astrofiziğin kaynağı sayılacak bu besteyi, senfonizmayla
seslendirmek meselesi…inanmış bir insanın… Batı’yla entegrasyon karşısında,
Amerika ile entegrasyon karşısında olması düşünülemez.” Fethullah
Gülen.
“Türkiye’nin ABD ile olan ilişkileri,
belirli bir konuya bağlanamayacak kadar geniş ve kapsamlıdır.. Türk_Amerikan
ilişkileri iki ülkenin ortak değerleri üzerine inşa edilmiştir, köklüdür,
tarihidir…demokrasi ve hukuk dışına çıkan hiçbir personel TSK’de barınamaz.”
Org. İlker Başbuğ.
“İstanbul’da üniversite öğrencisiydim,
konvoyunuz geçerken size el salladım. Yakınlarıma, ‘Bugün İngiltere Kraliçesi’ni
gördüm’ diyerek duyduğum heyecanı anlaktım. Majesteleri (II.Elisabeth), kaderin
cilvesine bakın ki, o tarihten tam 37 yıl sonra şimdi sizi Türkiye
Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olarak ağırlıyorum. Bundan da büyük şeref
duyuyorum.” Abdullah C.Gül.
Görüyorsunuz ya sevgili
okurlar, uyutulan, yapay besinlerle patlayacak kadar şişirilen Amerikan halkını
bile kurtarmak üzere, 50 yıl önce Küba’da başlayıp yavaş yavaş bütün Güney
Amerika ülkelerine yayılan toplumcu Devrim’in yerküreye egemen olması
gerekiyor.
Bize düşense, sülüklere uşaklık etmek değil,
bu sürece katkıda bulunmaktır.
Ulus Gazetesi, 11 Ekim 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder