6 Ocak 2013 Pazar

“ORTAĞIN ÇOCUKLARI



“ORTAĞIN ÇOCUKLARI


            Çalışkan dostum Mustafa Yıldırım, inanılmaz bir sağlık kazasını atlattıktan sonra, yine bomba gibi bir kitap hazırladı Türk okurlarına: Ortağın Çocukları.
            Kolayca kestirebileceğiniz gibi, bunlar, hani şu stratejik (?!) ortağımızın gönüllü sivil-asker yardakçıları. Kitap aslında  daha önceki temel yapıt Sivil Örümceğin Ağında’nın arkası, tamamlayıcısı gibi: ABD’nin kendi buyruğunda kuracağı son dünya imparatorluğuna buradan seve seve katkıda bulunanları tanıyalım ya da anımsayalım diye yazılmış.
            Kitap şöyle bir sahneyle başlıyor:
            …
            “ABD Büyükelçisinin müttefik bir ülkede, yardımı esirgemedikleri bir üniversiteye arka kapılardan girmesi beklenemezdi. Karışıklık çıkacağı kesindi; ama Türkiye emniyetine yardımcı olan ABD’nin Büyükelçisi belki de Türkiye’nin huzurundan çok ülkesinin çıkarların önde tutmayı planlıyordu.
            Rektör Kemâl Kurdaş ve Robert Komer, yemek yerlerken dışarıdan gittikçe yükselen sesleri duyunca pencereye gittiler.
            Öğrenciler, Komer’in makam aracını devirmeye çalışıyorlardı. Komer hiç aldırmadı; yemek masasına döndü.
            ‘Barış Gönüllüsü’ öğretim üyelerinden genç matematik hocası rektörlük binasının önüne inen merdivenlerde telaşlı öğrencisine seslendi: ‘ Need any help?’ Öğrencisi bir an düşündü ve gülümseyerek: ‘No, Sir, thanks’ demekle yetindi. Bir süre sonra makam aracı alevler içinde kaldı. Matematik hocası, ne denli içten davranır ve özgürlük hareketlerine yakınlık duyarsa duysun, bir ABD görevlisi olarak, Komer’in aracının yakılmasına yardımcı olacak kadar sağ duyudan yoksun olamazdı. Öğrencisi onunla bir kez daha karşılaşabilse, pek çok soru arasında, bu olayı da soracaktı; ama böyle bir soruyu sorabilmesi için, 12 Mart 1971 darbesinden ders alması gerekiyordu. Hocası ise, 1970 baharında ODTÜ’sinden ayrılıp ülkesine dönmüştü. Komer’in arabasını deviren öğrencisi de öteki arkadaşlarıyla birlikte hapse atılmıştı.
            1967’de Saint-John Üniversitesi’ni bitiren Robert Patrick John Finn de o çalkantılı yıllarda ‘Barış Gönüllüsü’ olarak Türkiye’ye gönderildi.Tokat’ın Turhal ilçesine geldiğinde 22 yaşındaydı. Turhal Lisesi’nde bir yıl İngilizce öğretmenliği yaptıktan sonar Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’ne geçti; 1969’da ODTÜ’sinde görevlendirildi.!
            Kitabı okurken, bu Robert Finn’in daha sonra hangi olaylarda görev alacağını, hangi Türklerle tanışıp ne işler çevireceğini öğreneceksiniz. Kitap boyunca, özellikle yurdumuzdan çok iyi tanıdığınız yazın, sanat dünyasının ünlülerinin nasıl seve seve Cumhuriyetimizin boğazlanmasına, Anadolu halkının, bütün dünyanın sömürülen halkları gibi, bozuk para gibi harcanmasına yardım ve yataklık yaptıklarını, biliyorsanız bile, bir kez daha okuyacaksınız.
            Yazın, sanat dünyasının işbirlikçilerini kitaptan okuyacaksınız; ben şimdi yalnız devletimizin en tepesinde bulunan insanların gönüllü ortaklık konusunda neler dediklerini, Mustafacım’dan ödünç alıp aktarayım:
            “Bu ülkeler (ABD- Batı Avrupa) ve bu ülkelerle yakın işbirliği içindeki diğer ülkeler dünya üzerinde ‘işleyen merkez’ olarak adlandırılmakta, geri kalan ülkeler ise ‘bütünleşmemiş, boşlukta yüzen’ diye gösterilmektedir. Ve ikinciler için gelecek bir kâbustan ibarettir. Her biri kısırlaştırılarak, etkisizleştirilerek dünya kovanının işçi arıları yapılmaktadırlar” Org. Hilmi Özkök.
            “ Sayın Genelkurmay Başkanı (Hilmi Özkök)…küresel açıdan çok önemli tespit ve analizlerde bulundular…büyük bir birikime dayalı fevkâlade isabetli değerlendirmeler.” Org. Yaşar Büyükanıt.
            “Kâinat kitabı, fiziğin, kimyanın, matematiğin, astrofiziğin kaynağı sayılacak bu besteyi, senfonizmayla seslendirmek meselesi…inanmış bir insanın… Batı’yla entegrasyon karşısında, Amerika ile entegrasyon karşısında olması düşünülemez.” Fethullah Gülen.
            “Türkiye’nin ABD ile olan ilişkileri, belirli bir konuya bağlanamayacak kadar geniş ve kapsamlıdır.. Türk_Amerikan ilişkileri iki ülkenin ortak değerleri üzerine inşa edilmiştir, köklüdür, tarihidir…demokrasi ve hukuk dışına çıkan hiçbir personel TSK’de barınamaz.” Org. İlker Başbuğ.
            “İstanbul’da üniversite öğrencisiydim, konvoyunuz geçerken size el salladım. Yakınlarıma, ‘Bugün İngiltere Kraliçesi’ni gördüm’ diyerek duyduğum heyecanı anlaktım. Majesteleri (II.Elisabeth), kaderin cilvesine bakın ki, o tarihten tam 37 yıl sonra şimdi sizi Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olarak ağırlıyorum. Bundan da büyük şeref duyuyorum.” Abdullah C.Gül.
            Görüyorsunuz ya sevgili okurlar, uyutulan, yapay besinlerle patlayacak kadar şişirilen Amerikan halkını bile kurtarmak üzere, 50 yıl önce Küba’da başlayıp yavaş yavaş bütün Güney Amerika ülkelerine yayılan toplumcu Devrim’in yerküreye egemen olması gerekiyor.
            Bize düşense, sülüklere uşaklık etmek değil, bu sürece katkıda bulunmaktır.
Ulus Gazetesi, 11 Ekim 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder