6 Ocak 2013 Pazar

İKİ ADAM GİBİ ADAM



İKİ ADAM GİBİ ADAM


            Bunlar, film yönetmeni Ken Loach ile bizim sevgili Ferhan Şensoy.
            14-15 Ekim tarihlerinde, bu yılki film ve oyun hakkımızı tükettik, art arda iki başyapıt izledik: 14’ünde, Beyoğlu Sineması’nda, Film Ekimi kapsamında Ken Loach’un Tehlikeli Yol’unu gördük; ertesi gün de Ortaoyuncular’ın yeni oyunu İşsizler Cennete Gider’i izledik.
            Gemi iyice azıya alan, gittikçe de azıtmakta olan anamalcı yalan-talanın dünyamızda yol açtığı yıkıntıları anlatıyor iki adam gibi adam; biri İngiltere ve Irak’taki çöküşü, öbürüyse yurdumdakini betimliyor, hem de ne çarpıcı bir dil ve görüntülerle!
            Küresel soygun hiçbir yeni üretime izin vermediğinden, iş alanı yaratmadığından, eski askerler yeni bir alanda, güvenlik kuruluşlarında görev alıyorlar İngiltere ve İrlanda’da; üstelik ömürlerinde görmedikleri bir paraya, ayda 10 000 pounda; hem de vergisiz mergisiz.
            Yapacakları, ünlü kişileri korumak; ee, ünlüler de İngiltere ve İrlanda’dan çok, cehenneme çevrilen Irak’ta tehlike altında elbet; dolayısıyla filmin başında bir gemide içki şişesini kapışmak üzere kovalaşan iki gençten biri Irak’ın yolunu tutuyor; askerlere, güvenlik görevlisi arkadaşlarına oranla daha insan kalabilmiş besbelli, yerlilerle ilişkisi var, kadınlara çocuklara, boşu boşuna öldürülüp parçalanan insancıklara acıyor.
            Ama ölüm çarkı öyle kurulmuş ki, böyle ayrık otlarına hiç yer yok; temizlenmeleri gerekiyor: öyle de oluyor, önce sevip korumaya çalıştığı ailenin arabası taranıyor, bunu yapan iş arkadaşına ( ya da arkadaşlarına) bağırıp çağırırken, o da öbür dünyaya postalanıyor, hem de tabutu getirildiğinde can yoldaşı arkadaşına gösterilemeyecek kadar parçalanarak.
            Bunun üzerine, anamalcı yalan-talanın adaletine, yargıçlarına güvenemeyen arkadaşı onun ölümün aydınlatmak, öldürenleri bulmak üzere araştırmaya girişiyor.
            Bu araştırma sırasında  güvenlik kuruluşunun başındaki vurdumduymaz, kıl kıranta katilleri tanıyoruz; arkadaşını öldürdüğünü sandığı kimi acımasız görevlileri golf oynarken izliyoruz; ama bana sorarsanız, filmin en çarpıcı yanlarından biri, yerle bir edilen Irak-Mezopotamya uygarlığından geriye kalmış bir şarkıcının hem de bizim sazın aynısı bir çalgıyla söyledi Irak şarkısıydı.
            Sevgili arkadaşıyla birlikte Irak’ta kalmış görevlilerden birini, katil sanıp işkence masasına yatırması; şimdi artık Amerikalıların da, onların ve bütün dünyadaki katillerin asıl büyük ustası İngilizlerin de insan kardeşlerine neler yaptıklarını dayanılmaz görüntülerle izledik; ama sonradan ortay çıkan birtakım yeni tanıklar katilin o olmadığını kanıtlayınca, zavallı oğlanın çaresizliği, umutsuzluğu, kendini derin sulara bırakışı.
            Ve bu, dürüst, yetenekli, hâla kendini satmamayı başarmış bir insanın söyleyebildikleriydi; gerçek bunların bin misli daha acı,
            Ferhan’a gelince, İngiltere’ye, Avrupa’ya bile en küçük bir yaşama umudu ve sevinci bırakmayan küresel saldırı, ülkemi ve benzerlerini çok daha çaresiz bıraktı, bırakmakta; sevgili Ferhan, bu yıkılışı bir tiyatro sevdalısı olarak yine çok çarpıcı biçimde özetlemişti: rastlantı bu yana, İngiltere’de master yapmış bir makine mühendisi de, üniversite bitirmiş eşi de işsizdirler; her gün bütün iş duyurularını dikkatle okurlar; kadın temizlikçi, adam da çöpçü, hamal, kurye olmaya çoktan razıdır, ama insanı açlık sınırında yaşatacak bu işlere girebilmek bile AB’ye girmekten çok daha zordur artık.
            Karınlarını doyurabilmek için bir paket kırik-kırak ya da bir hevenk muz çalmak zorundadırlar; biriken su parasını ödeyebilmek için bir marketten 90 lira yürütünce görece kurtulur adam: deliğe tıkılır. Ancak orası da sanıldığı kadar güvenli değildir, televizyonların yirmi dört saat vaat ettikleri cennete kavuşmayı düşleyen hücre arkadaşına uyup hapisten kaçar, doğal olarak yakalanır, cezası iki katına çıkar.
            Daha fazlasını anlatmayım, hemen koşun, hem kendinize armağan verin, hem de olanaksızı oldurup tiyatrolarını yaşatmak isteyen Ortaoyuncular’a destek olun.
            Oyunun her şeyi, her zamanki gibi, Ferhan Şensoy’un; başlıca gelir kaynakları turizm, tanıma sığmaz para babalarıyla analarının yarattıkları bitip tükenmeyen, tükenmeyecek bunalımdan ötürü gittikçe daraldığından, 11 milyoncuk soylu insanı insanca yaşatmak için çırpınan Kübalı yöneticiler gibi,  buharlaşan paranın ve bütün öbür düşünsel-duygusal sıkıntıların tiyatrodan uzaklaştırdığı izleyiciye her ne pahasına olursa olsun ulaşmak üzere, sağ kolu Nuray Özbal’la birlikte – bir ara sahneye taşıdığı Don Quijote gibi – mantıkdışı bir kahramanlıkla çarpışan Ferhancığıma bu oyunda Serap Günaydın, Ali Çatalbaş ve Elif Durdu eşlik ediyorlar.
            Emeğe geçen herkese yürekten alkış.
Ulus Gazetesi, 25 Ekim 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder