MUSTAFA KEMÂL DEMİŞTİ Kİ
Mustafa Kemâl, 22 Ekim 1922’de demiş ki:
“Bir yandan Batı işci sınıfı, öte yandan Asya ve Afrika’nın köleleştirilmiş
halkları, uluslar arası sermayenin kendilerini yıldırmak ve efendilerine büyük
çıkarlar sağlamak üzere köle hâline getirmek istediğini anladıkları ve bu
sömürge siyasetinin işlediği suç bütün dünya işçilerince kavrandığı gün, kentli
sınıfın gücü sona erecektir.”
Görüyor musunuz, daha Osmanlı’nın külleri ortada, Cumhuriyet’in adı bile
anılmamış; yüzlerce yıl Batılı sömürgecilerin çıkardıkları savaşlarda sözün
gerçek anlamında kırılıp geçirilmiş Anadolu çocukları; ama gerçekçi kafa
hastalığa yalın, açık bir tanı koyuyor, sağaltım yolunu da gösteriyor: devlet
eliyle kurulacak toplumcu düzen.
Alışıldığı üzere, o da işçi sınıfı diyor, ama yirminci yüzyılın kuramcıları
bu terimin yetmediğini, onun yerine emekçi sözcüğünün geçirilmesi gerektiğini
bulgulayıp öyle yaptılar: çünkü aslında yalnız iki küme var yeryüzünde, hangi
alanda olursa olsun çalışıp üretenler, ve bu ürünü yutan bir avuç asalak.
Nitekim, 1959’da anamalcı düzensizliğin simgesi ve savunucusu ABD’nin gözdesi
alçak Batista’yı devirip Küba’da gerçek halk yönetimini kurmaya girişen Fidel
Castro ve arkadaşları bunun eksiksiz bilinciymişler; bütün dünyadaki zorbaların
en etkili aracı askerler de içinde, hiçbir kesim ve kişiye ayrıcalık tanımamayı
ilke edenmiş ve uygulamışlar. Dolayısıyla bugün Küba’da birbiri ardından
başkanlık görevini üstlenen Castro’lar da, yediden yetmişe bütün halk da aynı
koşullarda yaşıyor, aynı hak ve olanaklardan yararlanıyor, aynı sıkıntılara seve
seve katlanıyor. Üstelik çekilen sıkıntılar onların tembelliğinden,
bilgisizliğinden, beceriksizliğinden değil, hemen hemen Devrim’le yaşıt amansız,
acımasız anamalcı kuşatmasından ötürü.
Anadolu’nun güzelim halkının talihsizliğiyse, bıkıp usanmadan vurguluyorum,
cumhur’un yönetimini kurmaya; yüzlerce yıldan sonra halkı ilk kez egemen
kılmaya, kendi yazgısını belirleme olanağına kavuşturmaya ant içmiş Mustafa
Kemâl korkunç biçimde yalnızdır; elbette bir işaretiyle can verecek yığınlar
vardır; elbette atılımlarının onunla birlikte gerçekleştirecek inançlı
devrimciler de; ama ortada gözüken, kendisiyle birlikte haksız ünlere kavuşmuş
adların hepsi ürkektir, bilgisizdir, tutucudur, çoktan aşılmış korku ve
inançlarını sarsılmaz doğru saymaktadır.
Bütün büyük değişimler, devrimler önce beynimizde tasarlanıp canlandırılır;
insan adındaki memeli, bütün canlılar gibi, canını korumayı ister ilkin; zorda
kalmadıkça sıkıntıya da girmek istemez; köklü dönüşümlere razı olabilmesi için
bunun gerekliliğine inandırılması atılacak ilk adımdır.
Yerleşik düzenlerin sürebilmesi için bulunup yürürlüğe konmuş kavram ve
kurumlar, daha doğmadan bütün insanların gözelerine işlenir kalıtım ve eğitim
denen öğütüm yoluyla. Bu zinciri kırabilmenin tek yolu yeni, gerçek eğitimle
dipdiri kuşaklar yetiştirmektir.
O sarı saçlı, mavi gözlü Üstünyetenek, bunun için yapılması gerekeni de çok
iyi saptamış: Anadolu’nun çileli halkına çoktan hak ettiği toprakları dağıtmak
ve alacağı toprağı yeniden sülüklere kaptırmaması, en verimli biçimde
işleyebilmesi için, aydınlanmayı kaynağın başında, köylerde başlatmak.
Köy Enstitüleri işte o sihirli anahtardı; ama Hasan Âli Yücel¸Tonguç gibi
birkaç kişinin dışında, en az 30-40-50 yıl bu halkın yazgısını belirleyecek
yerde bulunanlardan hangisi Mustafa Kemâl kadar inanmıştı bu anahtara?
Aynı soru bugün de geçerlidir: anamalcı yalan-talan-soygunun dünyamızı
getirdiği yer gözümüzün önünde, acısı etimizde; çözüm yolu da, yapılması gereken
de belli; ama hangi parti ya da önderi söz ediyor bu gerçek hedeften; ortalıkta
salınanların hepsi, suyun başındakileri kötülemekle; onların yerine gelirse her
şeyin bir çırpıda düzeleceğini söylemekle yetiniyor.
Oysa, sivil asker, bütün yurttaşların her türlü ayrıcalıktan, ayrılıktan ömür
boyu kesin olarak vaz geçmeye yemin etmesi gerekiyor; öbür dünyada cennete
gitmek için değil, yeryüzünü cennete çevirmek için.
Küçücük Küba bunu başardı; geri kalan 6 milyarın canlı kalıp kalamayacağı,
aynı köklü dönüşümü benimsemeye razı olup olmayacağına bağlı.
Ulus Gazetesi, 8 Mart 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder