Sevenleri ona Magdi derdi; Magdalena Rufer olasılık ve gerekliliğin göz kamaştıran ürünlerinden biriydi: görünüşü ruhu kadar ince, pırıl pırıl bir insan güzeli. Ve olasılık bu toprak kökenli İsviçreli kızı Karadeniz’in soylu çocuklarından Sabahattin Eyuboğlu’nun yoluna çıkardı; sarılıştılar, sevgilerini, bilgilerini birbirlerine kattılar, Maçka’da, Bronz Sokağı’nın köşesinde iki güzel çiçek olarak açtılar; çok yıldızlı Karayel dallarını kırana dek çevrelerine bilgi, sevgi, ışık saçtılar.
Çok yıldızlı Karayel’in savurduğu kimliksiz, kişiliksiz sürüngenlerden biri yüzünde yağcı maskesiyle evlerine sızdı; gizlice seslerini kaydetti, götürüp Karayelci uşaklara verdi; uyduruk bir dâvâ açıldı, içeri atıldılar; Köy Enstitüleri’nde Tonguç'larla, Ruhi Su’larla el ele, can cana köy çocuklarını yüzlerce yılın karanlığından kurtarmaya çalışmış bilge Sabahattin Eyuboğlu’nu üzüntüden öldürüp sevgilisinden ayırdılar.
Kim bilir ne büyük acılar çekmiştir o soylu ince Magdi?
Her türlü güzelliğin açtığı yuvalarının yerine Karayel’in para maşalarından bir banka gelip kuruldu, ağaçlar, çiçekler, kediler kurudu. Bir süre göremedim sevgili Magdi’yi; sonra Gümüşsuyu’nda karanlık bir dairede, candaşından kalan anılarla bezenmiş yaşarken buldum; derken o da yoruldu, bu hoyrat dünyadan ayrıldı.
Maçka’daki sevgi tapnağına gelenlerden küçük bir küme, Ali Uğur, Can Karatay, Levend Yılmaz, Bülent Eryılmaz, Kadir Kıvılcımlı, Sancar Seçkiner el ele vermiş, yaşama sanatının gerçek ustası Magdalena Rufer Eyuboğlu için bir armağan kitap hazırlamışlar; Cem Yayınevi birinci hamur kâğıda, çok değerli fotoğraflar eşliğinde basmış.
Eyuboğlu ekin yuvasından beslenmiş, yetişmiş, yararlanmış insanların büyük bölümü birer yazıyla katılmışlar bu sevgi güldesteye; ben Güngör Dilmen’in yazısından kısa bir bölümü alayım:
‘Magdi-Babeuf’ten tutturamayınca, bizi furşetldiler.
Darga- Ne ettiler?
Magdi (elinde çatal)- Çatalladılar yani. Bir akşam yemeğinde…söz devrimler üstüne. Ben demişim masadaşlardan birine: - Biz de çatallar elimizde (fourchette demişim Fransızca) çıkalım sokağa başlatalım devrimi.
İnceleniyor makamlarca ‘forchette’ ne mene bir silah? Elimizde çatal biz başlatıyoruz devrimi! Maçka-Nişantaşı Türkiye’nin en tuzukuru yerinde. Biz o semtte kirada ucun ucun geçinen aydınlar.
Ben piyano dersleri veriyorum evde, Sabahattin ‘Sanat Tarihi’ dersleri veriyor üniversitede. Çeviriler yapıyor gece yarılarına değin, Vedat Günyol, Azra Erhat, Mina Urgan’la.
(Çıkar, piyano sesi.)
Dalga- Magdi Eyuboğlu bu çatallı devrim girişimiyle yedi ay yedi. .. Sabahattin Eyuboğlu’nun kitaplarının telif hakkını – arada nikah yok ya- koklatmıyor varisleri.
Magdi Eyuboğlu, yoksulluğun yeşil kartı elinde, Gümüssuyu Zenel Apartmanı’nın bodrum katında, piyano dersleriz veriyor hâlâ…diyecektim.
…..
Fiil kipi eskidi bir gecede…Geçmiş zaman oldu.
Değiştiriyorum tümceyi:
-‘Magdi son günlerine değin piyano dersleri veriyordu.’
( Piyano ezgileriyle bir Sabahkin dönencesi iner, müzikle. İstiridye, pina, sünger masmavi bir ışık içinde usulca dönmeye başlar.)’
Biri sarışın, öbür esmer iki güzel fırıldağın iplerini kesiverdi çok yıldızlı Karayel;aslında kestikleri kendi can damarlarıydı; dünyaya egemen olduklarını sananlar yüzlerce yıldır çok kararlı biçimde yol alıyorlar KÜRESEL HARAKİRİ’ye doğru; hepimizi bu akıldışı burgaca sürükleyerek.
Şimdi yaşananlar, 1971’de, 1980’de Anadolu halkına, dolayısıyla dünyaya yaşatılanların kaçınılmaz uzantıları; ve ataerkil pisliğin üstüne eklenen anamalcı kanser temizlenmedikçe sürecek.
Ulus, 8 Temmuz 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder