“HAYATIM AVRUPA”
Bu, sevgili Erol Manisalı’nın, son kitabının adı: Ortak Pazar’dan AB’ye
Hayatım Avrupa.
Cumhuriyet okurları yakından biliyorlar, sayın Manisalı, yıllardır değişik ad
kılıflarına bürünen saldırgan, açgözlü Batı anamalcılığının ülkemiz için
hazırladığı tuzakları sabırla yazıp duruyor.
Manisalı, 1970’ten beri AB serüveninin bütün aşamalarında çok yakın bir
tanık, gözlemci, yorumcu olagelmiş; gazetede duyurmuştu zaten, bilmem kaç dosya
tutan belgeliklerini tarayarak 1970-2006 arasında kimler bu konuda ne söylemiş,
sonra hangi keksin dönemeçleri dönmüş. Beş cilt tutacağını tahmin ettiği dökümün
bu ilk cildi. En doğrusu bu kaynak yapıtı hemen alıp okumanız; ben sizleri
heveslendirmek üzere birkaç önemli alıntı yapacağım.
İlki 12 Eylül 1963’te imzalanan Ankara Anlaşması’yla ilgili; İnönü, Prof.
Turan Feyzioğlu’na soruyor: “Bu anlaşmayı ileride bozma ve geri dönme olanağı
var mı?” Fevzioğlu:”Elbette paşam, işimize gelmez, beğenmezsek, geri dönme
yolumuz açık”. Bunun üzerine, İnönü imzayı basıyor.
İkinci olay 1978’ten, AET Genel Yazmanı Emile Noél Ankara’ya Ecevit’i görmeye
geliyor; yazmanın hadi gelin Topluluğa ortak olun dediği, Ecevit’in de bunu geri
çevirdiği söylentisi dolaşıyor ortalıkta. Oysa Noél-Ecevit hazır bulanan Besim
Üstünel bakın ne diyor: “Bir ara Noél’e, ‘Peki başvurursak bizi AET’ye alacak
mısınız?’ diye sordum; gülerek yanıtı: ‘Yoo, başvuruyu yapmanızı sizi almak için
değil, AET’deki yeni gelişmeleri engellemede bir koz olarak kullanmak üzere
istiyoruz, size bu nedenle başvuru önerisinde bulundum.”
Üçüncü alıntıysa, 1978 yılından; ABD yönetiminin 1978 yılında yürürlüğe
koyduğu bir Washington Uzlaşması var; bunun uzlaşma (?) adıyla bütün dünyadan
istekleri var:
1.Dünya ülkeleri ticaretlerini bütünüyle serbest bıraksınlar; açık bir
ekonomi uygulasınlar;
2.Piyasa ekonomisi her şeye egemen olsun; devlet küçülsün, kamunun şuna buna
el atmansa son verilsin;
3. Serbest kur siyaseti uygulansın;
4. Özelleştirme yapılsın ve yabancı anamal yüreklendirilsin.
Şimdi birkaç temizyürekli soru:
Lozan’da onca çetin görüşmelerden sonra, savaş alanlarında binlerce şehidin
kanıyla kazanılmış yengiyi, bağımsız ve egemenliğimizi istemeye istemeye
onaylarken, ne demişti Lord Curzon İsmet Paşa’ya: “İlk parasal sıkışmada, bu
verdiklerimizi kat kat geri alacağız.”
Peki, beyninde kırk tilki dolaştığı söylenen Paşamıza ne oldu da, Avrupalının
yeni cicili bicili soygun şekerini ağzına atarken korkak bir uzmana bu beni
zehirler mi diye soruyor? Bu olsa olsa, sorumluluğu biçimsel olarak onun sırtına
yıkmak için olabilirdi.
Ya Noél’in uyutucu elmasını dişlemeye yanaşmayan, “toprak, işleyenindir”
diyen ozanımıza ne oldu? İngilizcesinin iyi olduğunu söylenir hep, çevirileri
var: ee, okumadı mı Washington Uzlaşması’nı? Okuduysa, elimizi kolumuzu
bağlayan, varımızı yoğumuzu alan AB dayatması, İMF zorlaması bütün o yasaları
neden “içine sindiremeye sindiremeye” imzaladı?
Bu iki insanı özellikle seçtim, çünkü yurdumda hatırı sayılır bir çoğunluk
onları hâlâ dürüst ve yurtsever sayıyor; hadi biri başbakanlık koltuğu dışında
küresel yağmacılara “yardım ve yataklık ederek hanlar köşkler edinmedi”; ama
yurdunu sevmek bununla bitiyor mu? Onun da siyasette bulunduğu 50 yılın sonunda
nereden nereye geldik? Küresel yağmacıların 1492’den beri büyük bir kararlılıkla
sürdürdükleri saldırının bundan sonraki evresinde kaynaklarının çoğunu yitirmiş
ülkem nasıl direnecek?
Son bir soru, dünyanın bütün dil oyunlarıyla dayatılan o güzelim “uzlaşma”ya,
yaşıyor olsaydı, Atatürk ne yanıt verirdi? Ve yaşamakta olan Fidel, Chavez,
Morales neden bu uygarlık kaymağı oyuna katılmıyorlar bir türlü? Sersemliklerini
göstermek için besbelli.
Cumhuriyet, 09.06.2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder