SALİ
PMP Basım Yayın, Mayıs’ta, AKM’de Sali (h) Turan’ın Yol Poşadları’nı
sergilemiş; Erkal Yavi’nin tasarımıyla bir de kitabını basmış. Biz Mayıs başında
Küba’yı gezmeye gittiğimiz için sergiyi gezemedim; ama hem önceki iki
sergisinin, hem bunun kitabını yollamışlar, dolayısıyla kaybımı bir ölçüde
giderdim.
Salih, kendi deyişiyle, “iki yaşlarında dağdaki dere yataklarında buldu
renkle taşla başlamış çizmeye, tahtadan kom’un (yayla evinin) duvarlarına”.
Ve bütün coşkulu benzerleri gibi, çizip boyarken konuşup yazıyor; kitaptaki
kendi kendine ya da karşısındakiyle konuşmalarını okurken yaşam-sanat anlayışı
açıkça görülüyor.
İçten bir meraklı olarak, içinde bulunduğumuz evreni ve kendimizi anlayıp
anlatmaya çalışırken, tek bir temel ilke görebildim bugüne dek: o güne dek
yapılmış yorumlara eleştirel gözle bakabilmek ve kendi yorumunun özeleştirisi
yapabilmek.
Günün birinde şöyle demiş anasına: “Ana, ha bu resmime bi şey söyle. Durdu,
baktı.’Çok karışık uşağum’ dedi.”
Ondan önceki resimleri nasıldı bilmiyorum, ama anasının uyarısını ciddiye
aldığı belli, elimizdekiler alabildiğine yalın.
Başka bir yerde şunu okuyoruz: “…Benim insanlarım çok ilginç, giysileri yok,
ama çıplak da değiller. Kadın görmek istiyorsan kadın, erkek görmek istiyorsan
erkek, yani ağırlıklı olarak ‘insan enerjisi’ni düşündüğüm için, orada cinsiyet
sonraya kalıyor.”
Kitaptaki resimlere bakınca, bu dediğini de eksiksiz uyguladığını
görüyorsunuz; eh zaten ancak düşündüğünü yapabileni özgün yorumcu saymıyor
muyuz?
Bir söyleşide şöyle demiş: “Benim sonsuz modelim var.Meyhanedeki bir adam,
sokaktaki şarapçı, güzel vücutlu kızlar, dostlarım, kim olursa benim modelimdir.
Bulduğum yerde resme başlarım, çok hızlı çalışırım, çünkü ben insanları karşımda
oturtmaktan çok, hareket hâlinde çiziyorum…”
Kitaptaki resimler, bu konuda da sözüyle özünün bir olduğunu kanıtlıyor.
Özlem Altunok’un bir sorusuna şu yanıtı veriyor: “Eğer yaşayarak ve duyarak
farklı alanlar, yeni kompozisyonlar, yeni duygular edinirseniz, paradigmanız
değişir, o zaman resim de değişir.(…) Görselliğin değişimiyle birlikte, o hızın
içerisindeki atlamalar sırasında doğanız da değişiyor. Yoksa aynı hislerle, aynı
bakışla istediğiniz yere gidin, aynı resmi yaparsınız.”
Yol poşadları, bunu da kusursuz uyguladığını gösteriyor.
“…Karşımda Selçuk Kalesi ana görsel uyarıcımdı. Dik yamaçlardan taşınan
taşlar insanlarla yol alıp yoruluyorlardı. Hepsini görmeye başladım.Tepede
korunaklı kalenin inşaatı başlamıştı. Sonra Kalenin içinde, kilise, cami.
Gökyüzüne bakıyorlardı.Şaşkınlıkla durdum, ve ‘iki korku,bir yaşam’ dedim.
Tepeye çıkıp konaklıyorlar, aşağıdan gelecek insanlardan korktukları için.
Tepede tapınaklar yapıyorlar, yukarıdan gelecek tanrıdan korktukları için.”
Ressam-ozan William Blake: “günahtan ve acı çekmekten korkan kişilikli
olamaz” demiş; Salih’in bu ikisini de aştığı açıkça belli.
İki ünlü dostu ona renk çılgını demişler; bence çılgını değil vurgunu. Çünkü
bizim o güzelim deyim uyarınca, can gözüyle bakabiliyor dünyaya:
“Yarasa değilim, ama gece görürüm. Tüm renklerin kaybolduğu anda, gecenin
sonsuz karanlığında görürüm. Çünkü gündüz ışık altındaki bir ağaç, gece yine
aynı yerde durur. Aynı güzellikte yaşar. Aynı renkleri taşıyarak. Karanlık
güzellikleri yok edemez, örter. Benim görselliğim de örtü altındadır.”
“Eskizi tuvale geçirmek, yaşanmış bir heyecanın öldürülmesidir”, dese de,
yaşamyolu boyunca tutkusu, coşkusu hiç bitmediğinden, içinde ya da dışında
kendine yeni uyarıcılar bulmuş, birbirinden çarpıcı, yalın resimler yapmış. Ne
büyük talih!
Sergi bitti elbet, ama o güzel kitap sizi bekliyor.
Cumhuriyet,09.06.2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder