15 Ocak 2013 Salı

GÖNÜL BORCU





GÖNÜL BORCU


            2011 Temmuz’unda, Sevil’in annesi hastaneye yatınca, Assos’tan İstanbul’a dönmek zorunda kaldık; kimi günler, sevgili dostumuz Nilgün Şarman’a  Moda’ya gidiyorum; iskeleye yürüyerek iniyoruz. Bir akşam yine çıktık, dondurmacı Ali’nin önüne gelince yüreğim sıkıştı; oturup dinlendim, geçti. Yeniden yola koyulduk, 100 metre sonra yine oturmak zorunda kaldım.Bunu uyarı saydık Nilgün’le, ertesi gün Sevil’in hekimi, ortak dostumuz Uzm.. Dr. Saim Ayvalıoğlu’nu arayıp bana iyi bir kalp uzmanı önermesini rica ettim; o hemen işe koyuldu, GATA’da, Prof. Dr. Bekir Sıtkı’nın beni beklediğini söyledi. Gittim, sıkıntımı anlattım, hemen, bu belirtiler damarların tıkandığını gösteriyor, yatın, yarın stant takalım, dedi.
            Yattım, sabah erkenden ameliyat odasına alınacaktım, ama sabah verilen kanda üre ve kreatinin yüksek çıkmış vazgeçildi; demek ki ciddi böbrek yetmezliği de vardı. Önce onu ele aldılar; kollarımda fistül için yer açılması gerekiyordu, birkaç kez denediler, ama damarlarım çok inceymiş. Başarılamadı.
            Bir öğleden sonra kapım çalındı, güler yüzlü bir bey geldi; sizinle tanışmaya geldim, ben sinirbilimci (nörolog) Mehmet Saracoğlu, dedi; meğer 40 yıllık okurummuş.
            Araya girdi, tatilden dönen kalp daman profesörüyle tanıştırdı beni; Prof. Mustafa bey işi başardı, koluma fistül yerleştirildi. Böylece kanımı arıtmak üzere diyalize girmeye başladım, ancak bütün bu işlemler tam 5 ay sürdü; o arada Bekir Sıtkı bey bana tam anlamıyla kardeşi gibi davrandı, denize bakan özel bir odada yatırdı, olanca özeni gösterdi.
            Ama küresel soygun verdiği buyruklarla devlet üniversitelerinden de, hastanelerinden de bütün profesörleri kaçırmış, işler gencecik doktorlara kalmıştı. Her düşünülen kolay yerine getirilemiyordu. Bunun üzerine, Bekir Sıtkı beyle Mehmet bey kafa kafaya verip bana gücenilir bir kalp uzmanı aradılar, Folerance Nightingal’de çalışan Prof. Dr. Belhan’ı seçip beni ona yolladılar. Damar aktarma işlemim başarıyla gerçekleştirildi.
            Ancak, böbrek yetmezliği yeri yerinde duruyor, haftada üç gün, dörder saat diyalize gitmek zorunda kalıyordum; sağolsunlar, Nilgün’le Sevil, kardeşim Erkan Onaran  böbreklerinin birini bana vermeyi önerdiler; ben de eşimle denemeyi seçtim.
            O  arada, bilgisayarın bana tanıştırdığı sevgili Lale Gürman bize Orhan Çekiç’in eşi Gülay’dan söze etti; Orhan da yıllardır böbrek yetmezliği çekermiş; Gülay aramış taramış. Akdeniz Üniversitesi’nde çalışan Prof. Dr. Alihan Gürkan’ı bulmuş, bu değerli uzman, işini çok geliştirmiş, ille de uygun böbrek gerekmiyormuş artık aktarma işinin yapılabilmesi için,  çapraz yöntem’de siz börek bağışlıyorsunuz, size uyanı getirip takıyorlar. Çekiç’ler Antalya’ya komşu, diyalizden kurtulmuşlar.
            Gülay  sağolsun, Sevil’le Nilgün’ü alıp Acıbadem Hastanesinin Yeşilköy’deki İnternational şubesindeki Nurcan Çiftçi’ye götürdü, bu genç güzel hanım böbrek aktarma merkezinde eşgüdümü sağlıyor, arkadaşı Derya Kaymak’la birlikte; Nisan’da onu görmeye gittik; bypass geçirdiğim için önce kalbime baktılar; yeni damarlarım organlara yeterli kanı taşıyamıyormuş. Bunun üzerine Eylül’de yeniden denemek üzere Assos’a gittik, yazı geçirdik, gelince bir daha başvurduk.
            Bu kez yüreğim inceleme sınavını geçti; o zaman ikimizi de tepeden tırnağa incelemeye giriştiler, bundan da başarıyla çıkınca, 16 Ekim’de hastaneye yattık, 17’sinde hekimlerimiz işlemi gerçekleştirdi.
            Yaşadığımzda belirleyi olan kuşkusuz candaşım Sevil’di; Cemal Süreya’nın değini yaptı: “önce öptü, sonra (yeniden) dünyaya getirdi beni”.
            Bu sıra dışı hekim kümesinde, Prof. Dr. Alihan’ın yanında şu uzmanlar çalışıyordu: Doç. Dr. Ülkem Çakır, Op. Dr. Ercüment Gürlüler. Op. Dr. Nâzım Güreş, Op.Dr. Altan Alim.
            Yatırıldığımız 4. katta çalışan hemşirelerin, hastabakıcıların, temizlikçilerin, kısacası bütün emekçilerin hepsi hârikaydı.
            Bir yılı aşan bu sağaltım döneminde bize bir mucize armağan edenlerin hepsine yürekten teşekkür ediyoruz.
            Ama bununla bitmiyor gönül borcum; şimdi aklı eder bütün yurttaşlarıma sesleniyorum;  ölünce organlarınızı bağışlayın, sizinle birlikte toprağa gömmeyin, bir sürü canı kurtarın.
            İkinci olarak,böbrek yetmezliği çeken bir yakınınız varsa,  Acıbadem İnternational Hastanesi’ne koşun, kendinizi Prof. Dr. Alihan Gürman ve arkadaşlarının sihirli ellerine teslim edin: en büyük iyiliği yapmış olursunuz.
                                                                       Edebiyat Galerisi, 22 Kasım 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder