FAKİR BAYKURT’UN ÖZYAŞAMI
Okuyup öğretmen olabilmiş iki Anadolu çocuğunun, Mahizer-Selahattin Şimşek
çiftinin oğulları Oktay Şimşek olmasa, Fakir Baykurt’un o güzelim yaşamöyküsünü
kimse basmaz, gerçek yazınseverler bu değerli yapıttan yoksun kalırdı.
Özüm Çocuktur ile başlayıp Köy Enstitülü Delikanlı, Kavacık Köyü’nün
Öğretmeni, Köşe Bucak Anadaolu ve Bir TÖS Vardı ile süren dizinin altıncı kitabı
Genç Emekli şu olumsuz yayın-yaşam koşullarında çıkarabilmeyi başardı Oktay.
Nâzım’ın Memleketimden İnsan Manzaraları’nın köy ve köylüler, daha doğrusu
her çevre ve uğraştan gerçek emekçi-üreticiler açısından ikiz kardeşi saydığım
yaşamöyküsünün önceki ciltlerini, öncelikle Bir TÖS Vardı’yı okuduysanız, 11
Mart Balyozu’nun ardından içeri tıkılan, bin bir haksız dayanıksız suçlamaya
uğrayan, sonunda Elifçe’nin aksütüyle yıkanıp aklanan Fakir’in, görece özgürlüğe
kavuştuktan sonra, çilesi bitmiyor elbet; yazarlığını gönlünce yürütebilmek ve
halkına sessizce daha yolun başında verdiği sözü tutabilmek için, seve seve
seçtiği öğretmenliği sürdürmesine izin vermiyor, öldürülmediğine şükretsin
diyorlar besbelli.
Ankara ilindeki köy ilkokullarında denetmenliğe gönüllü aday olduğu hâlde,
bin türlü engel çıkarıyorlar; kesintili olarak bu görevini sürdürürken,
romanlar, öyküler birbirini izliyor.
Genç Emekli’de, bana benzeyenlerin büyük hazlarla okuyacakları sayısız
ayrıntı var; ben ancak bir ikisine yer verebileceğim
Kaplumbağalar’ın tasarlanıp yazıldığı 1962-68 arasında yurdumuzda,
dolayısıyla Ankara köyleri arasında motorlu ulaşım henüz ya yok, ya yeni yeni uç
veriyor; o yüzden denetçiler köyden köye çoğunlukla yaya, hadi bilemediniz en
ayrıcalıklı taşıtla, eşek sırtında gidebiliyorlar. Denetmen arkadaşlarının çoğu
bu yüzden ancak yakın köylerde dolaşmayı seçerken, Fakirciğim, her zamanki
gerçekçiliğiyle, ilkin kendini ödüllendirmek üzere uzakları yeğliyor; o ırak
köyler gidip gelirken yolların, köylerin ıssızlığında, sessizliğinde yapıtlarını
tasarlayıp oluşturuyor.
Yollar beller ıssız ve belki tehlikeli ya, denetmenlerin en az ikişer ikişer
gezmeleri isteniyor; yardımcı denetmen Rıza Dikenoğlu ile dolaşırlarken,
Kızılırmak kıyısındaki Kumurtaş tepelerinin öyküsün dinliyor; çorak bir tepede
kurulan bağ, derken tepenin yeşermesi, ilk üzümler, elde edilen şarap, asmaların
altında oynaşan kaplumbağalar.
Sonra gelip bağlara el koyan kamu görevlileri, asmalar kesilince çil yavrusu
gibi ortalığa saçılan hayvancıkların göz yaşartan öyküsü; roman bu öyküden
doğuyor işte.
İlk yazım bittiğinde 500 sayfa; o güzelim açıksözlülüğüyle dediği gibi,
Fakir’i bile esnetip uyuklatacak bir uzunluk.
İlhan Selçuk, Cumhuriyet’te basılabilmesi için, biraz kısaltılmışını rica
ediyor; Fakir de, sonra temel ilkesi olacak bir tutumla, yalnız bölümleri,
tümceleri değil, sözcükleri bile elekten geçirip tam 150 sayfasını yok
ediyor.
Arada yığınla acı, yıpratıcı deneyim; iyiniyetli olsa da gerçek bir karara,
tasarıya dayanmadığı için yapıcı erkten yoksun yönetimler sırasında girişilen
Kültür Bakanlığı atılımları; ilkesiz, tutarsız çalışmalarla çarçur edilen
emekler, zamanlar. Çıkarılabilen bir avuç kitabın 1980’den sonra kâğıt hamuruna
dönüştürülmek üzere kazana yollanışı.
Bir yandan da, iti ite kırdırmak üzere yürütülen izlence uyarınca, birbiri
ardından vurdurulan güzelim insanlar: Bedrettin Cömert’in, Orhan Tütengil’in,
Ümit Kaftancıoğlu’nun yanına Fakir’in de uzatılması olasılığı.
Daha Amerika’daki kısa eğitimden dönerken uğradığı Almanya’da, Akçaköy’den,
Anadolu’nun bütün köylerinden başlayıp önce yurdumuzun büyük kentlerine,
ardından Avrupa’ya uzanan göç dalgasının savurduğu insanlarımızın acılarını,
öykülerini kâğıda dökme tasarısı, kararı.
12 Nisan 1979 sabahı, daha önce yaptığı İsveç gezisinden artmış 50 kronla,
bilinmeyene yolculuk.
Bu ürkütücü, sonu belirsiz yolculuk o güzelim Duisburg Üçlemesi’ni doğuracak:
Yüksek Fırınlar, Koca Ren, Yarım Ekmek.
Küresel yozlaşmanın iyice azdığı dönemde, Fakir Baykurt ışığı çok
yararlıdır.
Cumhuriyet, 6 Mart 2002
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder