8 Ocak 2013 Salı

FAKİR BAYKURT’UN ÖZYAŞAMI

FAKİR BAYKURT’UN ÖZYAŞAMI


Okuyup öğretmen olabilmiş iki Anadolu çocuğunun, Mahizer-Selahattin Şimşek çiftinin oğulları Oktay Şimşek olmasa, Fakir Baykurt’un o güzelim yaşamöyküsünü kimse basmaz, gerçek yazınseverler bu değerli yapıttan yoksun kalırdı.
Özüm Çocuktur ile başlayıp Köy Enstitülü Delikanlı, Kavacık Köyü’nün Öğretmeni, Köşe Bucak Anadaolu ve Bir TÖS Vardı ile süren dizinin altıncı kitabı Genç Emekli şu olumsuz yayın-yaşam koşullarında çıkarabilmeyi başardı Oktay.
Nâzım’ın Memleketimden İnsan Manzaraları’nın köy ve köylüler, daha doğrusu her çevre ve uğraştan gerçek emekçi-üreticiler açısından ikiz kardeşi saydığım yaşamöyküsünün önceki ciltlerini, öncelikle Bir TÖS Vardı’yı okuduysanız, 11 Mart Balyozu’nun ardından içeri tıkılan, bin bir haksız dayanıksız suçlamaya uğrayan, sonunda Elifçe’nin aksütüyle yıkanıp aklanan Fakir’in, görece özgürlüğe kavuştuktan sonra, çilesi bitmiyor elbet; yazarlığını gönlünce yürütebilmek ve halkına sessizce daha yolun başında verdiği sözü tutabilmek için, seve seve seçtiği öğretmenliği sürdürmesine izin vermiyor, öldürülmediğine şükretsin diyorlar besbelli.
Ankara ilindeki köy ilkokullarında denetmenliğe gönüllü aday olduğu hâlde, bin türlü engel çıkarıyorlar; kesintili olarak bu görevini sürdürürken, romanlar, öyküler birbirini izliyor.
Genç Emekli’de, bana benzeyenlerin büyük hazlarla okuyacakları sayısız ayrıntı var; ben ancak bir ikisine yer verebileceğim
Kaplumbağalar’ın tasarlanıp yazıldığı 1962-68 arasında yurdumuzda, dolayısıyla Ankara köyleri arasında motorlu ulaşım henüz ya yok, ya yeni yeni uç veriyor; o yüzden denetçiler köyden köye çoğunlukla yaya, hadi bilemediniz en ayrıcalıklı taşıtla, eşek sırtında gidebiliyorlar. Denetmen arkadaşlarının çoğu bu yüzden ancak yakın köylerde dolaşmayı seçerken, Fakirciğim, her zamanki gerçekçiliğiyle, ilkin kendini ödüllendirmek üzere uzakları yeğliyor; o ırak köyler gidip gelirken yolların, köylerin ıssızlığında, sessizliğinde yapıtlarını tasarlayıp oluşturuyor.
Yollar beller ıssız ve belki tehlikeli ya, denetmenlerin en az ikişer ikişer gezmeleri isteniyor; yardımcı denetmen Rıza Dikenoğlu ile dolaşırlarken, Kızılırmak kıyısındaki Kumurtaş tepelerinin öyküsün dinliyor; çorak bir tepede kurulan bağ, derken tepenin yeşermesi, ilk üzümler, elde edilen şarap, asmaların altında oynaşan kaplumbağalar.
Sonra gelip bağlara el koyan kamu görevlileri, asmalar kesilince çil yavrusu gibi ortalığa saçılan hayvancıkların göz yaşartan öyküsü; roman bu öyküden doğuyor işte.
İlk yazım bittiğinde 500 sayfa; o güzelim açıksözlülüğüyle dediği gibi, Fakir’i bile esnetip uyuklatacak bir uzunluk.
İlhan Selçuk, Cumhuriyet’te basılabilmesi için, biraz kısaltılmışını rica ediyor; Fakir de, sonra temel ilkesi olacak bir tutumla, yalnız bölümleri, tümceleri değil, sözcükleri bile elekten geçirip tam 150 sayfasını yok ediyor.
Arada yığınla acı, yıpratıcı deneyim; iyiniyetli olsa da gerçek bir karara, tasarıya dayanmadığı için yapıcı erkten yoksun yönetimler sırasında girişilen Kültür Bakanlığı atılımları; ilkesiz, tutarsız çalışmalarla çarçur edilen emekler, zamanlar. Çıkarılabilen bir avuç kitabın 1980’den sonra kâğıt hamuruna dönüştürülmek üzere kazana yollanışı.
Bir yandan da, iti ite kırdırmak üzere yürütülen izlence uyarınca, birbiri ardından vurdurulan güzelim insanlar: Bedrettin Cömert’in, Orhan Tütengil’in, Ümit Kaftancıoğlu’nun yanına Fakir’in de uzatılması olasılığı.
Daha Amerika’daki kısa eğitimden dönerken uğradığı Almanya’da, Akçaköy’den, Anadolu’nun bütün köylerinden başlayıp önce yurdumuzun büyük kentlerine, ardından Avrupa’ya uzanan göç dalgasının savurduğu insanlarımızın acılarını, öykülerini kâğıda dökme tasarısı, kararı.
12 Nisan 1979 sabahı, daha önce yaptığı İsveç gezisinden artmış 50 kronla, bilinmeyene yolculuk.
Bu ürkütücü, sonu belirsiz yolculuk o güzelim Duisburg Üçlemesi’ni doğuracak: Yüksek Fırınlar, Koca Ren, Yarım Ekmek.
Küresel yozlaşmanın iyice azdığı dönemde, Fakir Baykurt ışığı çok yararlıdır.

Cumhuriyet, 6 Mart 2002

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder