8 Ocak 2013 Salı

BÜROKRASİDE KADIN YOK”

BÜROKRASİDE KADIN YOK”


Cumhuriyet’in anabaşlığı bu! Bütün öbür haberlerin,başlıkların üstünde;çok doğru bir haber sıralaması:çünkü bugün dünyanın yaşadığı irili ufaklı bütün sorunların altında,bence bu”yokluk” yatıyor.
Peki,kadın bürokraside yok da,toplumu,toplumları oluşturan öbür yapılarda,ailede,derneklerde,yerel ya da merkezî yönetimlerde var mı?
Şu sayılara bakın:vali ya da vali yardımcısı kadın,yok;721 kaymakamın yalnız 7’si kadın;kamu görevlilerinin ancak %33.1’i,öğretim üyelerinin %24.8’i,kurum yöneticilerinin %29.3’ü,yargıçların %l9.7’si kadın.
Çok daha önemli bir kurumda,bütün dünya Kamutaylarındaki kadın temsilci sayısını,hele bakan sayısını vermemiş,verememiş Ebru Toktar.
500 dekanın ancak 49’u,79 rektörün topu topu 3’ü hanım.
Nilgün Şarman’ın Payel Yayınevi’nce basılan bir çevirisinin adı,Tanrılar Kadınken.
Peki,François Jacob’un yine aynı yayınlardaki,kalıtımın tarihçesini anlatan Canlının Mantığı adlı kitabında vurgulandığı üzere,erkeğin dölleme işlevinin bile bilinmediği;dolayısıyla bütün kutsallığın,yaratıcılığın kadına yakıştırıldığı masalsı evreden bugünkü ataerkil karanlığa nasıl geldik?
Engels’in,Wilhelm Reich’ın yapıtlarında özetlendiğine göre,kadınla sarılışmasındaki işlevini yavaş yavaş sezen;kendisine verilen toplumsal konumu güdü ve özlemlerine yakıştıramayan erkek,sanırım kadının analıktan gelen seve seve kayırma,kollama,elindekinin çoğunu sevdiklerine bağışlama eğiliminden dolayı,önce evlenirken getirilen malı mülkü ürünü tekeline almaya girişmiş;bunda,kadının sonradan öldürücü bir suçortaklığına dönüşen özverisi belirleyici olmuş besbelli.Etkiye-tepki dengesini bir kez elden kaçırdınız mı,geri alabilmek için epey kan ter dökmeniz gerekir;nitekim,yaklaşık 10 000 yıldır o masalsı evreye dönebilmek için çabalıyor insanlık.
Üstelik,sözümona bolluk,ona bağlı olarak dağıtılan bilgi ve eğitim arttıkça durum iyileşmiyor; tıpkı gelişmiş-geri bıraktırılmış ülke ilişkilerindeki gibi,ara gittikçe açılıyor.
Sorunu aydınlığa kavuşturmak üzere,başka bir noktaya daha değinmek isterim:kadınla erkeğin dirimsel(cinsel) güçleri arasındaki belirgin eşitsizlik.
Doğa,işlevleri paylaştırırken,zorunu kadına bıraktığı;yavruyu dokuz ay karnında taşıması,bugünkü toplumsal yapılanmada,büyütüp yetiştirmek üzere kimi yerde 20-30 yıl,kimi yerdeyse ömür boyu sırtında taşıması gerektiği için,dirimsel(cinsel) gücün büyüğünü kadına vermiş;söze dökemeseler de,bütün çiftler bu sözün doğruluğunu yaşayarak öğrenmişlerdir:erkek,yüz metre koşucusu gibi göz açıp kapayıncaya dek doyuma ulaştığında,kadın,bir maratoncu gibi,daha ısınmaya yeni başlar.
Görünüşe göre,bütün dinlerin,ak ya da karatölerin temelinde,bu cinsel (dirimsel) güç eşitsizliğinin verdiği asal korku yatıyor.Erkeklerin onu,namusu kendi kafalarında,onun simgesi saydıkları kutsal pipilerinde değil,kadının apış arasında.
Bu çıkmazdan kurtulmanın,dolayısıyla dünyayı yeniden dinginliğe,barışa ,mutluluğa kavuşturmanın yolunu sevgili Mustafa Kemâl çoktan göstermişti:kadınlarını eğitmeyen ulus,erkeklerini tensel-tinsel yalnızlık cezasına çarptırır.
Atatürk’ün bu öğüdünden haberleri bile olmayan bir ana-babanın yalnız ilkokulda okuttukları,ama 8 yaşında,dişi çekilmek üzere götürüldüğü berberde,yöredaşı Fakir Baykurt’un adını işiten,eve gelip kendisini alıp okutması için ona gönderemeyeceği mektuplar yazan,bütün dayaklara yırtıp atmalara karşın bu tutkuyu ömür boyu sürdüren Burdurlu Birnur Şener, cinsel(dirimsel) güç eşitsizliği altında yamyassı olmuş biz erkeklere,Fakir’in Kıyısında adlı kitabında bir öneride bulunuyor:kadınlarınızı elle,dille okşamayı öğrenin.
Tanımlamakta niteleme sıfatı bulamadığım;hani şu uygar(?) geçinen,hepimize tepeden bakan,24 saat insanlık dersleri veren Batılıların elbirliğiyle yarattıkları,yaşattıkları;pipileri yeterince güçlü olamadığı için onların yerine makinalı tüfeklere sımsıkı sarılmış erkek bozuntuları Afgan kadınlarını sokak ortasında patır kütür döverken;töre yasası uyarınca,doğal güdüsünü dinleyerek bir erkeğe sarılmış kadını toprağa gömüp başına taş yağdırırken;ama eğer suçsa,aynı suçu birlikte işleyen kendi cinsdaşının kılına bile dokunmazken;yargı koltuğunda,kadının karnına sıpa,sırtına sopa yakışır diyebilen korkunç varlıklar otururken,yakın erimde pek umut görünmüyor.
Ama,son kadın can vermeden,UMUT KESEMEYİZ!

Cumhuriyet,16.12.2001

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder