BÜROKRASİDE KADIN YOK”
Cumhuriyet’in anabaşlığı bu! Bütün öbür haberlerin,başlıkların üstünde;çok
doğru bir haber sıralaması:çünkü bugün dünyanın yaşadığı irili ufaklı bütün
sorunların altında,bence bu”yokluk” yatıyor.
Peki,kadın bürokraside yok da,toplumu,toplumları oluşturan öbür
yapılarda,ailede,derneklerde,yerel ya da merkezî yönetimlerde var mı?
Şu sayılara bakın:vali ya da vali yardımcısı kadın,yok;721 kaymakamın yalnız
7’si kadın;kamu görevlilerinin ancak %33.1’i,öğretim üyelerinin %24.8’i,kurum
yöneticilerinin %29.3’ü,yargıçların %l9.7’si kadın.
Çok daha önemli bir kurumda,bütün dünya Kamutaylarındaki kadın temsilci
sayısını,hele bakan sayısını vermemiş,verememiş Ebru Toktar.
500 dekanın ancak 49’u,79 rektörün topu topu 3’ü hanım.
Nilgün Şarman’ın Payel Yayınevi’nce basılan bir çevirisinin adı,Tanrılar
Kadınken.
Peki,François Jacob’un yine aynı yayınlardaki,kalıtımın tarihçesini anlatan
Canlının Mantığı adlı kitabında vurgulandığı üzere,erkeğin dölleme işlevinin
bile bilinmediği;dolayısıyla bütün kutsallığın,yaratıcılığın kadına
yakıştırıldığı masalsı evreden bugünkü ataerkil karanlığa nasıl geldik?
Engels’in,Wilhelm Reich’ın yapıtlarında özetlendiğine göre,kadınla
sarılışmasındaki işlevini yavaş yavaş sezen;kendisine verilen toplumsal konumu
güdü ve özlemlerine yakıştıramayan erkek,sanırım kadının analıktan gelen seve
seve kayırma,kollama,elindekinin çoğunu sevdiklerine bağışlama eğiliminden
dolayı,önce evlenirken getirilen malı mülkü ürünü tekeline almaya
girişmiş;bunda,kadının sonradan öldürücü bir suçortaklığına dönüşen özverisi
belirleyici olmuş besbelli.Etkiye-tepki dengesini bir kez elden kaçırdınız
mı,geri alabilmek için epey kan ter dökmeniz gerekir;nitekim,yaklaşık 10 000
yıldır o masalsı evreye dönebilmek için çabalıyor insanlık.
Üstelik,sözümona bolluk,ona bağlı olarak dağıtılan bilgi ve eğitim arttıkça
durum iyileşmiyor; tıpkı gelişmiş-geri bıraktırılmış ülke ilişkilerindeki
gibi,ara gittikçe açılıyor.
Sorunu aydınlığa kavuşturmak üzere,başka bir noktaya daha değinmek
isterim:kadınla erkeğin dirimsel(cinsel) güçleri arasındaki belirgin
eşitsizlik.
Doğa,işlevleri paylaştırırken,zorunu kadına bıraktığı;yavruyu dokuz ay
karnında taşıması,bugünkü toplumsal yapılanmada,büyütüp yetiştirmek üzere kimi
yerde 20-30 yıl,kimi yerdeyse ömür boyu sırtında taşıması gerektiği
için,dirimsel(cinsel) gücün büyüğünü kadına vermiş;söze dökemeseler de,bütün
çiftler bu sözün doğruluğunu yaşayarak öğrenmişlerdir:erkek,yüz metre koşucusu
gibi göz açıp kapayıncaya dek doyuma ulaştığında,kadın,bir maratoncu gibi,daha
ısınmaya yeni başlar.
Görünüşe göre,bütün dinlerin,ak ya da karatölerin temelinde,bu cinsel
(dirimsel) güç eşitsizliğinin verdiği asal korku yatıyor.Erkeklerin onu,namusu
kendi kafalarında,onun simgesi saydıkları kutsal pipilerinde değil,kadının apış
arasında.
Bu çıkmazdan kurtulmanın,dolayısıyla dünyayı yeniden dinginliğe,barışa
,mutluluğa kavuşturmanın yolunu sevgili Mustafa Kemâl çoktan
göstermişti:kadınlarını eğitmeyen ulus,erkeklerini tensel-tinsel yalnızlık
cezasına çarptırır.
Atatürk’ün bu öğüdünden haberleri bile olmayan bir ana-babanın yalnız
ilkokulda okuttukları,ama 8 yaşında,dişi çekilmek üzere götürüldüğü
berberde,yöredaşı Fakir Baykurt’un adını işiten,eve gelip kendisini alıp
okutması için ona gönderemeyeceği mektuplar yazan,bütün dayaklara yırtıp
atmalara karşın bu tutkuyu ömür boyu sürdüren Burdurlu Birnur Şener,
cinsel(dirimsel) güç eşitsizliği altında yamyassı olmuş biz erkeklere,Fakir’in
Kıyısında adlı kitabında bir öneride bulunuyor:kadınlarınızı elle,dille okşamayı
öğrenin.
Tanımlamakta niteleme sıfatı bulamadığım;hani şu uygar(?) geçinen,hepimize
tepeden bakan,24 saat insanlık dersleri veren Batılıların elbirliğiyle
yarattıkları,yaşattıkları;pipileri yeterince güçlü olamadığı için onların yerine
makinalı tüfeklere sımsıkı sarılmış erkek bozuntuları Afgan kadınlarını sokak
ortasında patır kütür döverken;töre yasası uyarınca,doğal güdüsünü dinleyerek
bir erkeğe sarılmış kadını toprağa gömüp başına taş yağdırırken;ama eğer
suçsa,aynı suçu birlikte işleyen kendi cinsdaşının kılına bile dokunmazken;yargı
koltuğunda,kadının karnına sıpa,sırtına sopa yakışır diyebilen korkunç varlıklar
otururken,yakın erimde pek umut görünmüyor.
Ama,son kadın can vermeden,UMUT KESEMEYİZ!
Cumhuriyet,16.12.2001
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder