ALİ YÜCE
Postacım mektupları, gönderileri hep elime teslim eder; bu kez kapıyı açtım
baktım, eşikte incecik bir paket, üstünde Ali Yüce’nin tanıdık yazısı. “Aman ne
güzel” dedim, “Ali Amcamın yeni bir kitabı.”
Açınca sevincim daha büyük oldu: Ustamın, “Voice Lock Puppet” adlı İngilizce
şiirleri. Atlas Okyanusu’nun ötesinden iki sevdalı bulut, dönüp dolaşıp Ali
Yüce’nin bahçesine konmuşlar. Basılmış 17 kitabını tarayıp bir güldeste
hazırlamış, sonra bunları el ele İngilizce’ye çevirmişler. Bu güzel işi,
Türkiye’de doğup Amerika’ya göç etmiş, şu anda Kirtland College’de siyasal
bilgiler okutan Sinan Toprak ile deneme, öykü, şiir yazan Garry LaFemina
gerçekleştirmiş.
Yazınla uğraşanlar elbet tanır Ali Yüce’yi, gerçek şiirseverler de elbet; ben
şimdi biraz daha uzakta kalmış olanlar için özetleyeceğim yaşamöyküsünü; hem de,
1976’da ödül alarak Milliyet Yayınlarında basılmış Şeytanistan adlı romanındaki
kendi anlatımıyla:
“1928’de, Hatay ili Yayladağı’nın Hisarcık köyünde doğdum. Doğar doğmaz
başladı kavgam. 18 yaşına dek çobanlık, ırgatlık yaptım. Keçileri kurt boğdu;
kötü söz yedim, sille yedim. Bir kilo unluk için sabahtan akşama sırtımda taş
çektim. Kök söktüm, kazma ile.
Bir hasır parçasının üstünde başladı öğrenimim. Öte dünyayı karış karış
dolaştım. Hatay kurulduğu zaman Atatürk’ü öğrendim. Türk olduğumu öğrendim. Öte
dünyadan kaçıp bu dünyaya ayak bastım.
Köy Enstitüsü’ne kaçarak gittim Köy yerinden oynadı. ‘Molla Ali gâvur
yazılmış’ diye hayıflandılar. Şimdi de sürüp gider bu hayıflanmalar. ‘Eski
mektebi okusaydı, şimdi büyük bir müftü olurdu. Yazık etti kendine…’ diyerek
acırlar. 1951’de Düziçi Köy Enstitüsü’nü bitirdim. Hatay’ın köylerinde,
kasabalarında ilkokul öğretmenliği yaptım. 1960’ta, Gazi Eğitim Enstitüsü’nün
İngilizce bölümünü dışarıdan verdim.”
Gördüğünüz gibi, sıra dışı bir yaşamöyküsü. Cicili bicili okullarda, elleri
yağda bağda okutulanlar koşa koşa sömürgecilere uşak yazılırken, Ali Yüce, Ruhi
Su’yla el ele verip şöyle diyordu Semahlar uzunçalarında:
“Biz Mürselekli Mürselekli kadınlar / Hep geceleri / Tütün dizerik /
Acılarımızı dizerik ipe / Acılarımızı abovvv…”
Tütünümüzü de, bütün yer altı yerüstü kaynaklarımızı da, biriktirdiğimiz tüm
artıdeğeri de altın tabakta yabancılara sunanlar, bugün bütün Anadolu halkını
teker teker ipe dizmekteler, hem de canlı canlı.
Ali Yüce’nin damıtılmış şiirleri hemen bütün kitapçılarda satılıyor, çok
şükür. Eğer bu topraklar üstünde yaşamayı bir kez daha hak edeceksek, öfkenizi
sevgiyle beslemek üzere hemen edinin onları.
Ben, Sinan Toprak’la Garry LaFemina’nın seçkisinden bir şiiri alayım bu
yazıya:
Sevmeyen Ne Anlar
Kendi kalemde sürgünüm / Senden ayrıldığım anlar / Kaç kalesi var gönlümün /
Gezmeyenler ne anlar
Kendi çölümde kumum / Seni görmediğim anlar / Boşuna yanan bir mumum /
Yanmayanlar ne anlar
Hem yarayım hem tuzum / Seni beklediğim anlar / Yaşam kısa yollar uzun /
Gitmeyenler ne anlar
Sever deli gönül sever / Sevda çekilmeye değer / Tatlı bir zehirse eğer /
İçmeyenler ne anlar
Sinan’la Garry’ye Cumhuriyet ulaşıyor mu bilmem? Ulaşmasa da, bu soylu ozanı
bağırlarına basabildikleri, başka sevenlerle paylaşmaya çalıştıkları için
yürekten kutluyorum.
Cumhuriyet, 6 Şubat 2002
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder