8 Ocak 2013 Salı

ALİ YÜCE

ALİ YÜCE


Postacım mektupları, gönderileri hep elime teslim eder; bu kez kapıyı açtım baktım, eşikte incecik bir paket, üstünde Ali Yüce’nin tanıdık yazısı. “Aman ne güzel” dedim, “Ali Amcamın yeni bir kitabı.”
Açınca sevincim daha büyük oldu: Ustamın, “Voice Lock Puppet” adlı İngilizce şiirleri. Atlas Okyanusu’nun ötesinden iki sevdalı bulut, dönüp dolaşıp Ali Yüce’nin bahçesine konmuşlar. Basılmış 17 kitabını tarayıp bir güldeste hazırlamış, sonra bunları el ele İngilizce’ye çevirmişler. Bu güzel işi, Türkiye’de doğup Amerika’ya göç etmiş, şu anda Kirtland College’de siyasal bilgiler okutan Sinan Toprak ile deneme, öykü, şiir yazan Garry LaFemina gerçekleştirmiş.
Yazınla uğraşanlar elbet tanır Ali Yüce’yi, gerçek şiirseverler de elbet; ben şimdi biraz daha uzakta kalmış olanlar için özetleyeceğim yaşamöyküsünü; hem de, 1976’da ödül alarak Milliyet Yayınlarında basılmış Şeytanistan adlı romanındaki kendi anlatımıyla:
“1928’de, Hatay ili Yayladağı’nın Hisarcık köyünde doğdum. Doğar doğmaz başladı kavgam. 18 yaşına dek çobanlık, ırgatlık yaptım. Keçileri kurt boğdu; kötü söz yedim, sille yedim. Bir kilo unluk için sabahtan akşama sırtımda taş çektim. Kök söktüm, kazma ile.
Bir hasır parçasının üstünde başladı öğrenimim. Öte dünyayı karış karış dolaştım. Hatay kurulduğu zaman Atatürk’ü öğrendim. Türk olduğumu öğrendim. Öte dünyadan kaçıp bu dünyaya ayak bastım.
Köy Enstitüsü’ne kaçarak gittim Köy yerinden oynadı. ‘Molla Ali gâvur yazılmış’ diye hayıflandılar. Şimdi de sürüp gider bu hayıflanmalar. ‘Eski mektebi okusaydı, şimdi büyük bir müftü olurdu. Yazık etti kendine…’ diyerek acırlar. 1951’de Düziçi Köy Enstitüsü’nü bitirdim. Hatay’ın köylerinde, kasabalarında ilkokul öğretmenliği yaptım. 1960’ta, Gazi Eğitim Enstitüsü’nün İngilizce bölümünü dışarıdan verdim.”
Gördüğünüz gibi, sıra dışı bir yaşamöyküsü. Cicili bicili okullarda, elleri yağda bağda okutulanlar koşa koşa sömürgecilere uşak yazılırken, Ali Yüce, Ruhi Su’yla el ele verip şöyle diyordu Semahlar uzunçalarında:
“Biz Mürselekli Mürselekli kadınlar / Hep geceleri / Tütün dizerik / Acılarımızı dizerik ipe / Acılarımızı abovvv…”
Tütünümüzü de, bütün yer altı yerüstü kaynaklarımızı da, biriktirdiğimiz tüm artıdeğeri de altın tabakta yabancılara sunanlar, bugün bütün Anadolu halkını teker teker ipe dizmekteler, hem de canlı canlı.
Ali Yüce’nin damıtılmış şiirleri hemen bütün kitapçılarda satılıyor, çok şükür. Eğer bu topraklar üstünde yaşamayı bir kez daha hak edeceksek, öfkenizi sevgiyle beslemek üzere hemen edinin onları.
Ben, Sinan Toprak’la Garry LaFemina’nın seçkisinden bir şiiri alayım bu yazıya:
Sevmeyen Ne Anlar
Kendi kalemde sürgünüm / Senden ayrıldığım anlar / Kaç kalesi var gönlümün / Gezmeyenler ne anlar
Kendi çölümde kumum / Seni görmediğim anlar / Boşuna yanan bir mumum / Yanmayanlar ne anlar
Hem yarayım hem tuzum / Seni beklediğim anlar / Yaşam kısa yollar uzun / Gitmeyenler ne anlar
Sever deli gönül sever / Sevda çekilmeye değer / Tatlı bir zehirse eğer / İçmeyenler ne anlar
Sinan’la Garry’ye Cumhuriyet ulaşıyor mu bilmem? Ulaşmasa da, bu soylu ozanı bağırlarına basabildikleri, başka sevenlerle paylaşmaya çalıştıkları için yürekten kutluyorum.
Cumhuriyet, 6 Şubat 2002

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder