“TOPLUM NEREY
Cumhuriyet’in başlığı bu; ama soru eksik, aslı“dünya nereye?” olmalıydı. Dinar’da evlenmek istemeyin kızı zorlamak üzere yapmadıkların bırakmamış yakınları, ardından da canını almış. Geçen gün başka bir yurttaşımız anasını eşini çocuğunu inanılmaz bir serinkanlılıkla birbiri ardından öldürdü. Bir genç kızın başı kesildi kıtır kıtır.
Televizyonlarda, gazetelerde bu olayların gıdıklayıcı haberleri bitmek bilmiyor; Sayın Başbakan bile kızmış artık, olaylara yol açanlar neden yakalanmıyor, kamuoyuna neden yatıştırıcı bir sonuç duyurulmuyor diye.
Oysa yaşananlar, yaşanacaklar durup dururken deliren, zıvanadan çıkan kadın ya da erkeklerin sıra dışı eylemleri değil ki. Aslında yüzler“TOPLUM NEREYE?”ce yıldır sürüp gelen çok temel bir yanlışlığın; para ve güç sahipleri karşısında emekçileri; erkekler karşısında kadınlarla çocukları ezmenin, ezmeyi seçmenin kaçınılmaz sonuçları.
“İnsan, insanın kurdudur” savsözünün mantıksal türevleri: bütün öbür canlılardan çok daha akıllı, yetenekli olduğunu ileri sürdüğünüz; bu konuda sayısız tatlı masal uydurduğunuz insanı hem öbür insan kardeşlerinin, hem canlı cansız bütün varlıkların kurdu yaptığınız, buna sözlü ve kılgısal izin verdiğiniz an, başka ne olmasını bekleyebilirsiniz acaba?
Oysa bilgisayara zaman zaman birtakım resimler, sunumlar geliyor: öksüz ve yetim kalmış kaplan yavrularını bağrına basmış emziren bir maymun ya da azıcık kandırılsa da sırtlarına kendi postuna benzetilmiş yelekler geçirilmiş domuz yavrularına meme veren kaplan; bir ceylanı uzun uzun yalayıp temizleyen, sonra gelip koynunda yatan kedi.
Demek ki beyinlerini yıkamazsanız, doğadaki hani şu yırtıcı dediğimiz hayvanlar bile, birbirine sahip çıkabiliyor, bakıp sevgi gösterebiliyor.
İnsanların gittikçe çıldırması, en başarılı korku ya da gerilim filmlerinin aklına gelmeyen işlere kalkışması durup dururken olmuyor.
Dünyanın en güzel şarkılarını besteleyip söyleyebilen, en güzel şiirlerini resimlerini halılarını kilimlerini yapılarını yaratabilen insanın beyni, göz göre yapılan haksızlığa dayanamıyor: milyarlar gün geçtikçe inanılmaz bir yoksulluk cehennemine sürüklenirken, küçük bir azınlığın bin bir gece masallarına taş çıkartan savurgan, sorumsuz, gösterişli bir yaşam sürdüğünü televizyonlarda görüp gazetelerde okuyunca çileden çıkıyor. Çıkınca da, duyumsanan haksızlığın büyüklüğüne göre, tepki büyüyor, bütün mantık aktöre denetlemelerini aşıyor, hem kendini, hem dünyayı yakıp yok etmeye dönüşüyor.
Allı pullu sözcüklerle, demokrasi, insan hakları, özgürlük diye diye milyarları yüzlerce yıldır acımasızca amansızca soyup ezenler, gözümüzün içine baka baka, halkların emekleriyle yaratılıp biriktirilmiş olanakları yine bir avuç sorumsuzun buyruğuna verince, bu gidişin düzelme umudu kalmıyor.
Bize sabahtan akşama hukuk, insanlık, uygarlık dersi veren Avrupa’da son AB seçimlerini kazananlara bakın: o ülkelerin en bencil, en şımarık, en acımasız bireyleri.
Ve bu küresel harakiri yine halkların emekleriyle yaratılmış her şeyi, gazeteleri, televizyonları, spor kulüplerini, eğlence dünyasını ellerine geçirmiş olanların 365 gün, 24 saat yaydıkları yalanlarla gerçekleştiriliyor.
Oysa başka bir seçenek var; geçende ülkemize gelen Brezilya Devlet Başkanı: “İMF’yi kapı dışarı ettik, kendimize geldik, kalkınmaya başladık” diyordu.
Yalnız Bağdat gibi dünyanın en eski uygarlıklarından birinin tepesine bomba yağdırmakla kalmayan, ayrıca insanları açlıktan öldürmek ya da kısırlaştırıp soylarını kurutmak üzere, üstünde oynanmış tohumları yaratıp zorla ya da kandırarak bütün dünyaya satmaya çalışan asıl delilere karşı bütün dünya halklarının ayağa kalkıp sevgiye, dayanışmaya, paylaşmaya dayalı düzene geçmeye başlamaları gerekiyor Güney Amerika’daki gibi.
Üstelik bunu, bir zamanlar toplumcu ülkünün kâbesi sayılan yerlerdeki gibi, polis ya da jandarma baskısıyla; oraya buraya sürerek; zindanlara kapatarak ya da sessizce yok ederek değil; örneğin Chavez gibi, halkıyla birlikte şarkılar söyleyip danslar ederek yapmak gerekiyor.
“Özlediğiniz insanı, kendinizde oluşturmaya başlayın” demişti Küçük Prens’in sevgili ozanı Exupéry.
Ve bu topraklarda, bütün dünyaya örnek olmak üzere, bu sözün canlanmış biçimi yaşamıştı: Mustafa Kemâl Atatürk.
Sevgili insan kardeşlerim, bu çıkmazdan kurtulmak mı istiyorsunuz? Öyleyse “sarı saçlı mavi gözlü” oğlunuza sımsıkı sarılın.
Ulus Gazetesi,11.06.2009
E?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder