NİHAT ZİYALAN
3. Uluslararası Sanat Günleri’nde, Etkinlik Eşgüdüm Kurulu üyeleri Çetin
Yeğinoğlu, Mehmet Karasu ve Ziya Akın , ilk Şiir Ödülü’nün; “ Kültürler sanat
köprüsü üzerinde yaşar ve yarınlara aktarılır”anlayışından hareketle, bu ilk
ödülü, Sydney’de yaşamasına karşın, yazıları, şiirleri, öykü ve romanlarıyla
Avustralya’da kurduğu Çukurova dünyasından Çukurova ekinine katkılarından ötürü”
Nihat Ziyalan’a verilmesini kararlaştırmış.
Nihat Ziyalan’ı filmlerinden anımsar mısınız bilmem? 1980’de, bir dostluk
kazası sonucu Avustralya’ya göçmezden önce, çoğu yöredaşı Yılmaz Güney’le olmak
üzere, pek çok sinema yapıtında görev almıştı. Sydney’e savrulmak zorunda
kalınca, kendini yazına verdi, çok da iyi etti. Oradan bize 1985’te
Avustralya’dan Şiirleri, 2007’deyse Sevgili Şiir’i hazırlayıp göndermişti. Bu
yılsa, Enver Ercan yönetimindeki Komşu Yayınları’nın Yasakmeyve şiir dizisinde
Tomurcuk Sevda’yı tattırıyor. Çok özenli basılmış kitaptan birkaç şiiri
paylaşım.
TOMURCUK SEVDA
Bardaktan bozma bir vazo;/gonca güller,/tomurcuk çiçekler,/ bahçemden
kopardığım.
Açtıkça tomurcuklar/ gülün goncası / odaya sığmıyor tazelik.
Ne kadar suyunu değiştirsem de;/ gelip çattı solma zamanı,/ durduramadım,/
dökülmesini tek tek.
Biriktirdim dökülenleri,/ yetmişlik hayatımı düşünerek.
Ah! Mümkün olsa;/ geriye dönüş,/ dökülenleri, solanları ,/ tazelemek.
SU TAŞIDIM YILLARCA
Şalgamcılıktan önce babam, / aşlamacı.
Meyan kökünü döğer, yumuşatır / içine mandalina yaprağı ufalayıp, / suya
yatırır, musluğu tülbentli tenekede.
Sabaha dek emaye kaba süzülen demi / tadına baka baka su ekleyip inceltir /
annemin gözetiminde.
Sırtına vurduğu güğüm,/ aşlamanın altın sarısı parıldar. / Sanki fişeklik,
beline kuşandığı bardaklık; / çalkalayıp yıkasın, / boyumca testide / su taşıdım
yıllarca.
Sınıf arkadaşım Ayçelen, annesi, / bazen çıkardı karşımıza. / Aşlamalarını
içerken seyreder,/ Ayçelen’in ağzındaki tadı / duyumsardım ağzımda.
Ağabeyler! / İçmeseniz bile şöyle bir bakın: / Asker elbisesini, / tozluğu,
kabaralı ayakkabısını çıkarıp / güğümünü zırh giyen / aşlamacılar kralına.
ROMAN
Üç kız, üç erkek /altı kardeşten, / bir kızlar kaldı / bir de ben.
Hamiyet zaten Adana’daydı / Serpil de Mersin’den geldi, / kebapçıya
gittik.
Buluşacağımızı bilen Sevgi / telefonda sordu: / Kebap beyti mi / yeşilliği
bol mu / şalgam fıçı kokuyor mu?
Masanın etrafındaki / yeğenlerimi seyrederken / gözümün önüne geldi
çocukluğum. / Yarışırdık kapmak için / aynı kaptan yediğimiz / salatanın
domatesini, yemeğin etini. / Unutmamış Kemâl; / Sydney’de / ölümünden bir ay
önce / güldürmüştü: / Çoğunu sen kapardın abi!
Ben de/ hastane avlusunda / sedyenin çarşafından sarkan / kolunu unutamıyorum
Mehmet’in. / Unutamıyorum / babamın / yıkılacak bir ağaç gibi sallanmasını.
Otuz yıl önce Almanya’ya göçen / Sevgi aradı yeniden Allahtan. / Torunu
evleniyor. / Yaklaşan düğünden bahsederken, / kardeşimin / romanını yazabilsem /
diye geçirdim içimden.
Canım Nihat!
Cumhuriyet, 05.04.2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder