6 Ocak 2013 Pazar

“NAMIK KEMÂL”

“NAMIK KEMÂL”


            Sevgili Ali Alkan İnal,  adaşı Ali Berktay’ın yönetimindeki Yakın Tarihten Temel Kaynaklar ve Belgeler dizisinde yayınlanmış  Mithat Cemal Kuntay’ın “Namık Kemâl” adlı kitabını gönderdi. 1956 yılında Maarif Basımevi’nce yayınlanmış kitabın bu tıpkıbasımı.2207 sayfalık bu dev yapıt ciltli, karton kutu içinde.
            Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş döneminde yaşamış bu ünlü yurtsever aydın, bilindiği gibi, sonra Cumhuriyetimizi kuracak olan Mustafa Kemâl’i düşünsel, duygusal açıdan etkilemiş kişilerden biri.
            Kuntay, onu elinin erdiği bütün belge, mektup ve ilişkileriyle ele almış; yakın arkadaşlıkları, Avrupa yılları, yazarlığı, sürgün günleri, kısacası her şey var bu yapıtta; yazışmalar, duygusal-düşünsel kavgalar, insanca ilişkilerin en küçük ayrıntıları okurun gözü önünde. Bu ayrıntı bolluğu arasından asıl büyük serüveni, ömrünü tamamlamış bir yapının yerine yenisinin kuruluşunu bulup çıkarmak okura, araştırmacıya düşüyor kuşkusuz.
            Kitabın başına yazdığı önsözde Erol Şadi Erdinç’in dediği gibi:
            “Yeni Osmanlılar Hareketi’nden başlayarak, Namık Kemâl, Ziya Paşa, Ali Süavi, Ebüzziya Tevfik gibi yayınları ile fikri uyanışın öncülüğünü yapıp ‘hürriyet’ için savaşmış aydınların tarihi” bir yapıt.
            İş Bankası, gittikçe çıldıran, allak bullak olan yurdumuzda, bütün dallarda üretimini sürdürüyor şükür; Ruken Kızıler’in yönettiği Modern Klasikler Dizisi’ne, okul arkadaşım Yıldız Ersoy Canpolat’ın Miguel de Unamuno’ dan çevirdiği “Üç Örnek Öykü ve Bir Önsöz” eklenmiş.
            Hoş rastlantı, Ali Alkan’ın yönetimindeki Hasar Âli Yücel Klasikler dizisinde de yine Yıldız Ersoy Canpolat’ın Lope de Vega’dan akdardığı “Olmedo Şövalyesi” basılmış.
            Unamuno, “Önsöz”  adlı öyküsünün bir yerinde şöyle diyor:
            “
            Bu öykülere örnek öyküler diyorum, çünkü – dediğim gibi – örnek olarak veriyorum, yaşamdan örnek, gerçeklikten örnek.
            Gerçeklikten! Evet, gerçeklikten!
            Acı çekenler, yani savaşanlar – ya da isterseniz kişiler diyelim – gerçektirler ve okurların kendilerine verdikleriyle değil, doğrudan doğruya kendilerinin namusluca varolma ya da olmama konusundaki içtenlikleriyle gerçektirler.
2
            Yazın sanatında gerçekçilik denen şeyden daha anlaşılmazı yoktur. Çünkü bu gerçekçiliğin gerçekliği nedir?
            Doğru olan şu ki, gerçekçilik denen, tümüyle dışta olan, görünürde olan, kabuksal ve öyküsel olan şey, yazınsal sanatla ilgilidir, şiirsel ya da yaratıcı sanatla ilgili değildir. Bir şiirde – ve en iyi öyküler şiirlerdir -, bir yaratıda gerçeklik eleştirmenlerin gerçekçilik dedikleriyle ilgili değildir. Bir yaratıda gerçeklik, içten, yaratıcı, istençli bir gerçekliktir. Bir ozan yaratıklarını – canlı yaratıklarını – gerçekçilik denen yollardan yaratmaz. Gerçekçilerin kişileri genellikle iple oynatılan, göğüslerinde Maese Pedro’nun sokaklardan, alanlardan, kahvelerden toplayıp defterine yazdığı tümceleri yineleyen bir gramofonla dolaşan giyinik mankenlerdir.
            Bir insanın içten gerçekliği, gerçek gerçekliği, sonsuz gerçekliği, şiirsel ya da yaratıcı gerçekliği hangisidir? Bir insan ister etten kemikten olsun, ister kurgu dediğimiz türden olsun, aynıdır. Çünkü Don Quijote, Cervantes kadar gerçektir; Hamlet ya da Macbeth de Shakespeare kadar gerçektir; benim Augusta Pérez’im de bana o sözleri söylemekte belki haklıydı – romanım ( ne roman ama!Sis’e bakın, s,199-200) sizin öykünüzün, başkalarının öykülerinin dünyaya gelmeleri için bir bahaneden başka bir şey değildim ben.”
            Evet, işte size kendinizle baş başa kalmanızı, hem içinizdeki, hem dışınızdaki dünyayı düşünmenizi sağlayacak üç yapıt.
Ulus Gazetesi,21 Şubat 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder