HALÛK TARCAN
Sık sık sözünü ettiğim olasılık-gereklilik ikilisi, Halûk Tarcan’a çok ilginç
yol haritası çizmiş yaşamında: abisi Bülent Tarcan gibi o da ilkin müzik eğitimi
almış, usta bir piyano yorumcusu olmuş; ardından sanat tarihi okumuş; Türk halk
müziğinin aksak tartımlarına özel bir ilgi duymuş; bu ilgi sonra onu, Orta Asya
tarihinin derinlerine götürmüş, Ön-Türk tamgaları (yazısı) ile uygarlık
arasındaki bağı merak etmiş. Bu konuda ülkemizde ve dünyada bir bakıma tek olan
Kâzım Mirşan’la, çalışmalarıyla tanışmış. Mirşan’ın, bütün dünya uzmanlarının
(sanırım gizli bir ırkçılıkla, Türk düşmanlığıyla) “okunmaz, okunamaz ilân
ettikleri” eski Türk yazıtlarının okunup günümüz yazısına dökülmesi, oralardaki
belge ve bilgilerle insan uygarlığının köklerinin araştırılması da alıp Paris’e
uçurmuş, Ulusal Bilim Araştırmaları Merkezi’nde çalışmaya başlamış; uzmanlığı
onaylanmış.
Böylece, 1962’den bu yana, bir bakıma sessizce, ama uygarlığın temellerini
büyük bir inatla eski Yuna’a, Roma’ya yakıştıranlar arasında amansız
karşıtlıklara yol açarak sabırla, coşkuyla çalışmış. Bunların sonuçlarını,
Paris’teki Caft yayınları üç kitapta toplamış: Evrensel Uygarlıkların Köken
Kültürü,Ön-Türk Uygarlığı 1A; 1B ve Kökenindeki Ön-Türk Kültürünü Bilmeyen
Avrupa Birliği. Mayıs 2006’da bu sonuncunun 2. basımı yapılmış.
Birbirinden çarpıcı olay ve bulgudan birkaçını analım:
“Burdur’un ilçesi Ağlasun’un 7 kilometre kuzeyinde bir Eski Çağ kenti var,
Sagalassos. 1989 yılında, Belçika Leuven Katolik Üniversitesi öğretim üyesi Prof
Dr Marc Waelkens başkanlığında burada kazıya başlanıyor; 1996’da, kentin
çarşısındaki kazılar sırasında işçiler bir insan iskeleti buluyor. Bölgedeki
insan izlerinin günümüzden 12 000 yıl öncesine uzandığı biliniyormuş. Ama
işçilerin bulduğu iskeletin 3 000 yıllık olduğu saptanmış. İskeelti bulan
işçiler: ‘Bu bizim atamız, atamızı bulduk!’ diye sevinmişler.Bu beklenmedik
bulgu karşısında Prof Dr Waelkens de beklenmedik biçimde davranmış, iskeletten
aldığı kemiz örnekleriyle işçilerin saç telini DNA araştırması yapılmak üzere
Belçika’ya gönderiyor. Orada, ‘karbon’ incelemesinin sonunda, 3 000 yıllık
iskeletle günümüz işçileri arasında DNA benzerlikleri saptanıyor.”
Dolayısıyla, sevgili Azime Korkmazgil de aralarında, Ağlasunlular: “Meğer
Sagalassos kentini kuranlar bizim atalarımızmış” demeye başlıyorlar haklı
olarak.
Halûk Tarcan da, göğsünü gere gere: “Bu bulgu, Anadolu Dip kültürünün Ön-Türk
kültürü olduğunu gösteren tartışılmaz bir kanıttır”, diyor.
Yukarıda belirttiğimiz gibi, müziği yakından bilişi, Türk halk müziğinin
aksak tartımlarına duyduğu ilgi, yerli yabancı bütün müzik ve uygarlık
yorumcularının gizledikleri, söyleyemedikleri şeyleri görüp söylemesine yol
açıyor
“Çaykovski’nin Kuğu Gölü Balesi, aslında bir Kırgız masalı.
Rus Romantik müziği ile operalarında, içli ezgi ve aryaların bir bölümü Kazak
ezgileridir.
Stravinski’nin Petruşka Bale müziğinin ana temasına Kars yöresinde
rastlarız.
Bizim Ramazan davulunun, çevgenin Klasik Batı müziğine Haçlılarla girdiğini,
senfonik müzikte yer aldığını Mozart’ın, Haydn’ın, Beethoven’in yapıtları açıkça
kanıtlar.”
Sayın Tarcan, aslında yıllar önce büyük bir ozanın, Goethe’nin söylediğini
yapmaya, “insanlara gözlerinin önünde duranı göstermeye, dahası, gördüklerini
korkmadan, ırkçı ayırımlar yapmadan dile getirmelerini” sağlamaya çalışmış
1962’den beri, hâlâ çalışıyor.
Ünlü bir örneği daha analım: Alp Dağları.
“Bu ad’dan başlayalım:AL-APA, AL-AP, sonunda ALP olmuştur. Güneş kültünün bir
kavramıdır. AL, ateşin rengidir. Ateş, içine atılan her şeyi yakar. AL-ıp göğe
götürür. Bu nedenle bu fiil hem rengi he de AL-ıp götürmeyi dile getirir.Göğe,
Tanrı’ya götürdüğü için de, aynı zamanda kutsal’dır. AL-kış, kutsama demektir.
Buğ’un bedeni ateşe verilir, can’ı A-APA tarafından Tanrı katına taşınır.Bu
geleneğin tam bir Ateş Kültü olduğunu görürüz.
ALP adı Avrupa’da yoktur. Bizdeyse hem kişi, hem soy adıdır. Dolayısıyla,
Avrupa’nın en yüksek dağına ALP adını Ön-Atalarımız vermiş olmalıdır.”
Sözün kısası, önyargılardan, gereksiz aşağılık duygularından kurtulmak, insan
uygarlığını birbirine eklenen halkalar biçiminde görüp anlamak istiyorsanız,
sevgili Halûk Tarcan’ın yapıtları hemen oracıkta sizi bekliyor.
Cumhuriyet, 19.02.2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder