7 Ocak 2013 Pazartesi

HALÛK TARCAN

HALÛK TARCAN



Sık sık sözünü ettiğim olasılık-gereklilik ikilisi, Halûk Tarcan’a çok ilginç yol haritası çizmiş yaşamında: abisi Bülent Tarcan gibi o da ilkin müzik eğitimi almış, usta bir piyano yorumcusu olmuş; ardından sanat tarihi okumuş; Türk halk müziğinin aksak tartımlarına özel bir ilgi duymuş; bu ilgi sonra onu, Orta Asya tarihinin derinlerine götürmüş, Ön-Türk tamgaları (yazısı) ile uygarlık arasındaki bağı merak etmiş. Bu konuda ülkemizde ve dünyada bir bakıma tek olan Kâzım Mirşan’la, çalışmalarıyla tanışmış. Mirşan’ın, bütün dünya uzmanlarının (sanırım gizli bir ırkçılıkla, Türk düşmanlığıyla) “okunmaz, okunamaz ilân ettikleri” eski Türk yazıtlarının okunup günümüz yazısına dökülmesi, oralardaki belge ve bilgilerle insan uygarlığının köklerinin araştırılması da alıp Paris’e uçurmuş, Ulusal Bilim Araştırmaları Merkezi’nde çalışmaya başlamış; uzmanlığı onaylanmış.
Böylece, 1962’den bu yana, bir bakıma sessizce, ama uygarlığın temellerini büyük bir inatla eski Yuna’a, Roma’ya yakıştıranlar arasında amansız karşıtlıklara yol açarak sabırla, coşkuyla çalışmış. Bunların sonuçlarını, Paris’teki Caft yayınları üç kitapta toplamış: Evrensel Uygarlıkların Köken Kültürü,Ön-Türk Uygarlığı 1A; 1B ve Kökenindeki Ön-Türk Kültürünü Bilmeyen Avrupa Birliği. Mayıs 2006’da bu sonuncunun 2. basımı yapılmış.
Birbirinden çarpıcı olay ve bulgudan birkaçını analım:
“Burdur’un ilçesi Ağlasun’un 7 kilometre kuzeyinde bir Eski Çağ kenti var, Sagalassos. 1989 yılında, Belçika Leuven Katolik Üniversitesi öğretim üyesi Prof Dr Marc Waelkens başkanlığında burada kazıya başlanıyor; 1996’da, kentin çarşısındaki kazılar sırasında işçiler bir insan iskeleti buluyor. Bölgedeki insan izlerinin günümüzden 12 000 yıl öncesine uzandığı biliniyormuş. Ama işçilerin bulduğu iskeletin 3 000 yıllık olduğu saptanmış. İskeelti bulan işçiler: ‘Bu bizim atamız, atamızı bulduk!’ diye sevinmişler.Bu beklenmedik bulgu karşısında Prof Dr Waelkens de beklenmedik biçimde davranmış, iskeletten aldığı kemiz örnekleriyle işçilerin saç telini DNA araştırması yapılmak üzere Belçika’ya gönderiyor. Orada, ‘karbon’ incelemesinin sonunda, 3 000 yıllık iskeletle günümüz işçileri arasında DNA benzerlikleri saptanıyor.”
Dolayısıyla, sevgili Azime Korkmazgil de aralarında, Ağlasunlular: “Meğer Sagalassos kentini kuranlar bizim atalarımızmış” demeye başlıyorlar haklı olarak.
Halûk Tarcan da, göğsünü gere gere: “Bu bulgu, Anadolu Dip kültürünün Ön-Türk kültürü olduğunu gösteren tartışılmaz bir kanıttır”, diyor.
Yukarıda belirttiğimiz gibi, müziği yakından bilişi, Türk halk müziğinin aksak tartımlarına duyduğu ilgi, yerli yabancı bütün müzik ve uygarlık yorumcularının gizledikleri, söyleyemedikleri şeyleri görüp söylemesine yol açıyor
“Çaykovski’nin Kuğu Gölü Balesi, aslında bir Kırgız masalı.
Rus Romantik müziği ile operalarında, içli ezgi ve aryaların bir bölümü Kazak ezgileridir.
Stravinski’nin Petruşka Bale müziğinin ana temasına Kars yöresinde rastlarız.
Bizim Ramazan davulunun, çevgenin Klasik Batı müziğine Haçlılarla girdiğini, senfonik müzikte yer aldığını Mozart’ın, Haydn’ın, Beethoven’in yapıtları açıkça kanıtlar.”
Sayın Tarcan, aslında yıllar önce büyük bir ozanın, Goethe’nin söylediğini yapmaya, “insanlara gözlerinin önünde duranı göstermeye, dahası, gördüklerini korkmadan, ırkçı ayırımlar yapmadan dile getirmelerini” sağlamaya çalışmış 1962’den beri, hâlâ çalışıyor.
Ünlü bir örneği daha analım: Alp Dağları.
“Bu ad’dan başlayalım:AL-APA, AL-AP, sonunda ALP olmuştur. Güneş kültünün bir kavramıdır. AL, ateşin rengidir. Ateş, içine atılan her şeyi yakar. AL-ıp göğe götürür. Bu nedenle bu fiil hem rengi he de AL-ıp götürmeyi dile getirir.Göğe, Tanrı’ya götürdüğü için de, aynı zamanda kutsal’dır. AL-kış, kutsama demektir.
Buğ’un bedeni ateşe verilir, can’ı A-APA tarafından Tanrı katına taşınır.Bu geleneğin tam bir Ateş Kültü olduğunu görürüz.
ALP adı Avrupa’da yoktur. Bizdeyse hem kişi, hem soy adıdır. Dolayısıyla, Avrupa’nın en yüksek dağına ALP adını Ön-Atalarımız vermiş olmalıdır.”
Sözün kısası, önyargılardan, gereksiz aşağılık duygularından kurtulmak, insan uygarlığını birbirine eklenen halkalar biçiminde görüp anlamak istiyorsanız, sevgili Halûk Tarcan’ın yapıtları hemen oracıkta sizi bekliyor.
Cumhuriyet, 19.02.2007

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder