FİDEL CASTRO RUZ
İspanyolca bilenler anlıyor, Fidel’in soyadı Luz ( Işık) değil, ama 50 yıldır
o ve güzelim halkı insanlık için gerçek bir ışık, okyanus ortasında yanıp sönen
bir deniz feneri.
İnsan kardeşlerine en gerçek, en yararlı öğüdü, adında ermiş bulunan bir
yazar. Exupéry vermişti: “özlediğin insanı önce kendinde oluşturmaya başla!”
Fidel ( bu da bağlı, sadık,sözünün eri demek), sonradan kendisine, halkına,
giderek bütün Güney Amerika’ya baş kılavuzlardan biri yapacağı;” Sakın
unutmayın, dünyanın bütün şanı ve şerefi bir mısır tanesini zor doldurur” diyen
José Marti gibi, İspanyol asıllı, başka bir deyişle sömürgeci bir ulusun türevi.
Ama burada sevgili Mustafa Kemâl’in büyüklüğü bir kez daha kanıtlanıyor:
kökenin, doğduğu ulus, aile o kadar belirleyici değil yazgında; kalıtımla
getirdiğin yeteneklere eğitimin bilincini eklersen, ilk adımda anlık sömürücü
kazancının ne kadar geçici olduğunu görürsün; önemli olanın şu mavi gezegenin
evrenin armağan ettiği dengeleriyle olabildiğince uzun süre böyle kalmasını
sağlamak olduğunu anlarsın; o zaman ezenlerden sömürenlerden sıyrılıp
ezilenlerin, emekçilerin, dünyayı koruyanların yanına geçer, bu uğurda canını da
verirsin. Ve bu aşamada: NUMUTLU TÜRKÜM/KÜBALIYIM DİYENE, sancağın olur.
Bu aşama diyorum, çünkü burada da kalamazsın, bir sonraki bilinç evresine de
ulaşman gerekir: sonsuz dirimsel enerji okyanusunda varlıklar kabaca ikiye
ayrılmış; canlılar cansızlar. Sen canlıların bir üyesisin; dolayısıyla, ırk,
ulus, oymak hiç önemli değildir; canlılardan yola çıkarak aslında başka bir
tartım ve biçimde canlı olan cansızları da içine alan genel korumanın gönüllü
neferi olmalısın; çünkü evrenin sonsuz yaşamı içinde sınırlı kalan varlığın bu
neferliğe bağlıdır.
Fidel ve güzelim halkı, 500 yıllık sömürüden talandan sonra, bunu kusursuz
görmüş ve seçimini yapmış; örneğin Sovyetler Birliği’nin uygulamaya çalıştığı,
Batı ile, özellikle ABD ile yarışı temel alan devlet anamalcılığı’nı hiç
sokmamış yurduna; hiçbir ülkeyi zorla toplumcu yapmaya kalkmamış. Onun yerine,
gerektiğinde örneğin Angola’ya, daha başka yerlere bağımsızlık savaşında
yardımcı olmak üzere, Amerikan askerleri gibi paralı değil, gönüllü birlikler
göndenmiş; ama asıl önemlisi, insan kardeşlerini karanlıktan, hastalıktan
kurtarmak üzere öğretmen, hekim birlikleri göndermiş, göndermeyi sürdürüyor
dünyanın dört bir yanına. Estela Bravo’nun Fidel’ini ya da Rebeca Chavez’in
Fidel’li Anlar’ını görebilmişseniz, dünyanın bütün ülkelerinde halkların onu
nasıl coşkuyla alkışlayıp bağırlarına bastıklarına tanık olmuşsunuzdur.
Biliyorsunuz, ataerkil zorbalığın uzantısı anamalcı düzensizliğin temeli
öncelikle kadınlarla çocukların köleliğidir; sevgili Fidel, 20 Yüzyılın en büyük
düşünürlerinden Wilhelm Reich’ı okudu mu bilmem, ama uyguladığı tam onun
istediğidir: önce kadını, anayı eldeki bütün olanaklarla güvence, güvenlik
altına almış; sonra çocukları. Kendi deyişiyle, 1959’dan beri, hem dinsel hem
siyasal masallardan arıtılmış bilimsel eğitimle 4 sağlam kuşak yetiştirmiş,
yetiştirmeyi sürdürüyor. İkide bir soruyorlardı, “Peki, ya Fidel’den sonra?”;
geçen iki yıl, %99’u anamalcılığın pençesinde inleyen dünyaya karşın, o 12
milyon insan taş gibi, çelik gibi yerinde. Üstelik ABD’nin oyunu bozuldu, ters
tepki, Güney Amerika ülkeleri 30 yıl yüzüne bile bakmadıkları Küba’nın ardından
insanca, adaletli düzene geçme savaşındalar, başta yiğit Hugo Chavez. Keşke
Rusya ile Çin bu evrime dolu dolu katılıyor olsaydılar, insanlara boşu boşuna
zaman, kan yitirtiyorlar.
Ama Fidel, “kadınların okutmayan ulus, erkeklerini düşünsel-duygusal
yalnızlık cezasına çarptırır” diyen Atamız gibi, toplumun temel direği kadının
önüne açmış; o kadar ki, bugün üniversite sınavlarında kızların önlenemez
başarısını dizginlemek. Kızları %60’lı sınırlandırmak zorunda kalmışlar;
bırakılsa, hepsini kazanacaklar.
Nitekim, bakanların dışında herkesin gönüllü çalıştığı Ulusal Meclis’te kadın
temsilci oranı % 46.
Ve en can alıcı nokta, Küba’da, yokluk yoksunluk içinde, kesin ve tam eşitlik
var, hem de güvenlik gücü zorlamasıyla değil, gönüllü: Fidel, karşılanan temel
gereksinmelerin dışında, ayda 30 dolar harçlık alıyor, emekli bir hekim de
15.
Küba Anayası’sının Türkçe basımın tanıtmaya gelen Küba Büyükelçisi sevgili
Ernesto Gomez Abascal, “Küba’da, askerler de içinde, kimseye AYRICALIK
tanınmaz”, dedi geçen gün. Ardından ekledi: “ Ben burada elçiyim, yurdum savaşa
girerse, albayım.”
Sevgili insan kardeşlerim, sömürgeci yalanlarına kanıp böyle tavşan gibi
üreyemez; çılgınca dünyanızı ve kendinizi tüketemezsiniz; tek yol, Küba halkı
gibi tutumlu, sorumlu, sevgi dolu, sevinçli yaşamaya geçmenizdir; yoksa
arkamızdan öykümüzü yazacak canlı kalmayacak yeryüzünde!
Cumhuriyet. 27 Şubat 2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder