DOĞU’NUN ONURU
19.Yüzyıl sonlarında Galiçya’da Musa’ya inanan Reich ailesinin Wilhelm adında
bir oğulları oldu; ee, bütün o soydan gelenler dünyanın başına bela olanlara
benzemeyecek elbet: Wilhelm iki ünlü soydaşının, Marx’la Freud’un izinden gitti,
öğretilerini benimsedi, dahası acunsal enerjinin bu iki asal açıklamasını
birleştirdi, insanların canını yakan iki konuda, cinsellikle, siyasette kalıcı
yasaları aradı, buldu, kâğıda döktü.
Sonunda insanların yeryüzündeki mutluluğunu üç temel direğe dayandırdı:
sevmek-sevişmek, çalışmak-üretmek, ve bu ikisini sağlıklı yürütebilmek için,
doğru bilgiler edinmek.
Bu denklemin kurulmasını engelleyen insanlara siyaset satıcısı adını verdi,
önce kendilerinin yakalanıp sonra bütün dünyaya bulaştırdıkları hastalığa da
duygusal veba dedi;acı yazgıya bakın, sonunda o vebalılar bir tutukevinde canını
aldılar.
Albert Camus’nün Veba adlı romanını, ondan esinlenerek yazdığı Sıkıyönetim
adlı oyununu okudunuz, gördünüz mü bilmem? Veba gelir, ortalığı kırıp geçirmeye
başlar; derken canı alınacaklardan biri, Diego, bir kadını sever, ölüme kafa
tutar, kanlı oyun bozulur.
Son zamanlarda art arda basılan araştırmaların açıkça ortaya koyduğu üzere,
10 Kasım 1938’den bu yana amansızca, acımasızca üstümüze gelenler
egemenliğimizin bütün dayanaklarını birer birer elimizden alırken vebalı
siyasetçiler karşı çıkmak şöyle dursun, işbirliği içindeler.
Ama işte ülkemde de bir Diego, Doğu Perinçek ortaya atıldı; kendisi gibi
kefene seve seve sarınmış yurtsever insanlara seslendi; el ele, can cana
verdiler, bize onurumuzu, özgürlüğümüzü kazandıran Antlaşma’nın 82.
yıldönümünde, imzanın atıldığı kente gittiler; dünyanın vebalıları ellerindeki
uydu kamutaylardan birbiri ardından Türkler Ermenilerin Soyunu Kırmıştır
kararları çıkartırken, önce tekil olarak, açılan soruşturma üzerine de 1000 kişi
bir ağızdan: Ermeni Soykırımı Tarihsel Bir Yalandır! diye haykırdılar.
Gelmiş geçmiş bütün zorba salaklar gibi etkiye tepki yasasından habersiz
savcı- yazgının oyununa bakın: adı da, kendi dilende Avcı imiş!- doğru bilginin
zırhını kuşanmış Doğu Perinçek’e altın tepside inanılmaz bir armağan sundu:
insan hakkı, hukuk guguk diye hepimizin başına bela olanlara, hem de kendi
Anayasalarıyla, unutulmaz bir insanlık=uygarlık dersi verme fırsatı.
Yabancı gazete ve televizyonları göremedim, ama bizimkileri yeterince
izledim: ulusal onurlarını, yaşama haklarını üç kuruşa satmış olanlar bile
Lozan’ın orta yerinde ayağa kalkıp ciğerlerinin olanca gücüyle: YALAN
SÖYLÜYORSUNUZ diye haykıran Atatürk çocuklarını anmak zorunda kaldılar.
Doğu Perinçek ve buradan giden 260 yürekli insanla dünyanın dört bir
yanından, üstelik şundan bundan dolar dilenmeden koşup gelenler çok uzun bir
aradan sonra bize insan gibi düşünüp davranma hazzını tattırdılar.
Üstelik, Kocatepe’de bozguna uğrattığı zavallı, şaşkın saldırganların
ölüleriyle kendi şehitlerimize bakıp: insanlık şu görünüm karşısında utanç
duymalıdır! diyen Yüce Önder’i sevinçten uçuracak biçimde, yüzyıllardır bu
edepsiz sömürüyü sürdürenlere de; onların elinde oyuncak olanlara da çıkış
yolunu gösteren 8 maddelik bir öneride bulundular. Başka bir yerde okuyup
dinleyemediyseniz, Aydınlık’ın 31 Temmuz tarihli sayısını alın ya da İşçi
Partisi’nin web sitesine girip okuyun, yazıp saklayın, aydınlanabileceklere
okutun.
“Hitler’in gerçekleştirdiği kıyımı yadsımıyorum. Amerikalıların bir zamanlar
Kızılderililere, bugün Irak halkına uyguladıkları kıyımı da yadsımıyorum.
Ermenilere kıymış olsaydık, buna karşı, İsviçre Kamutay’ından çok daha önce, ilk
sırada ben tutum takınırdım!”
Böyle demiş sevgili Perinçek savcıya; ne güzel böyle bir dünya yurttaşının
çağdaşı olmak!
Cumhuriyet. 3.8.2005
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder