BİR CUMHURİYET KIZI: MAHİYE MORGÜL
23 Nisan’da yayımlanan Şeytan Bunun Neresinde bize yeni bir dost kazandırdı:
Mahiye Morgül.
Mahiye, l950’d Rize’de doğmuş; 67’de Rize Öğretmen Okulu’nu; 70’TED Gazi
Eğitim’in Müzik Bölümü’nü; 97’de Uludağ Üniversitesi Müzik Eğitimi Bölümü’nü
bitirmiş.Anaokulundan üniversiteye, eğitimin bütün aşamalarında
çalışmış.l985’ten başlayarak, eğitimde dramdan yararlanmayı yöntem olarak seçip
kullanmış, bir de kitabını yazmış: Eğitimde Yaratıcı Dramaya Merhaba.
Luke Dunlea ile Kodaly, Ulrike Jungmeir ve Manuela Widmer ile Orff üzerinde
çalışmış; Kodaly yöntemiyle çalışmaya başladıktan sonra, her sınıfın bir koro
olduğunu, nota bilmeyen çocuklarla bile çoksesli müzik
yapılabildiğini,çocukların çoksesli müziği oyun oynar gibi gerçekleştirdiklerini
bulgulamış. Bu deneyimlerinden, Müzik Nasıl Öğretilir’i çıkarmış.
Brezilyalı Helena Oliveira’nın önerisiyle ISME’ye (Uluslararası Müzik
Eğitimcileri Derneği’ne) üye seçilmiş.
Doğduğu kentin yerel gazetesi Zümrüt Rize’de düzenli yazıları çıkıyor.
Egemenlik Bayramı’ndaki yazının bize getirdiği çok parlak bir armağan.
Bana gönderdiği ilk iletinin sevinciyle ona: Kendini koruyarak bugüne
taşıdığın için seni kutlarım demişim; o da köşesinde şöyle demiş: Onaran’lar
bana “Dostluğa hoş geldin” diyorlar. Aldığım en güzel övgü budur bugüne
kadar.Belki de bunu duymak için kendimi koruyarak taşıdım.
“Kendini korumak; kimlerden, nelerden, niçin, nasıl, ne uğruna, ne
pahasına?... Hem de bir kadın olarak.Bunları yazmak, hayatımı yazmak olur. Ancak
ilke edindiğim birkaç şeyden söz etmek isterim.
“Benimsediğim değerleri korumak, diyebilirim. Saygı duyduğum insanlarla
ilişkimi korumak, inandığım düşünceyi korumak, tek başıma da olsa yararına
inandığım bir işin peşini bırakmamak, bağımsız karar vermek, deneysel çalışmak,
sürekli üretici olmak,ürettiklerimi paylaşmak,düş kurmayı sürdürmek,düşlerimin
peşinden giderken bunu çevremdekilerle paylaşmak, gibi
“Bir gün, Yunan Mitolojisi’nde geçen:’İthaka’ya varamadığına üzülme, varmak
için geçtiğin yolda az şey kazanmadın’ sözüne rastladım. Baktım, ben buyum.Pes
edip durmadım hiç, çözümsüzlüğü hiç önermedim, hiç umutsuzluğa kapılmadım. Boşa
kürek çekiyorsun, böyle gelmiş böyle gider, diyenler olmadı mı? Böyle diyenlerle
yolum ilk sapakta ayrıldı.”
Öğretmen Dünyası’nın Ocak 2003 tarihli 277. sayısında Cumhuriyet Musikisi
başlıklı yazısında, benim kuşağımdan insanların marşlarıyla büyüdüğümüz “Ankara
Ankara Güzel Ankara” ve “Türk çocukları, gözler ileri başlar yukarı”nın
sözlerini yazan Aka Gündüz’ün dedesinin amcaoğlu olduğunu belirttikten sonra,
beni çok heyecanlandıran bu anısını aktarıyor:
Sümerbank’ın Malatya bez fabrikasının kuruluşuna emeği geçen amcası
Muzaffer’in yaşadığı bir olaydır bu. 1937’de Nazilli’de açılan son dokuma
fabrikasının töreninde ilk dokuma seslerine Mustafa Kemâl’in sesi de
karışmış.
Atatürk, hasta hasta gelir açılışa; daha ilk çalıştırmada kayış kopar.
“Deneme başarısızdır.Fabrikayı bir sessizlik kaplar.Ustalar, mühendisler
kolları sıvar, kayış onarılır, yeniden düğmeye basılır. Gürültüyle çalışmaya
başlayan makinalar az sonra ritmik bir düzenle hareket etmeye başlar.
Başarılmıştır .
“Trum taka tik tak, trum taka tik tak”
(Gel de Nâzım’ın ‘Makinalaşmak İstiyorum’ şiirini anımsama!)
Makine sesleri arasında öbür uçtan ilk iplikler çıkmaya başlar. Tam bu
sırada, Mustafa Kemâl heyecanla ayağa fırlar ve:
‘İşte bu, Cumhuriyet’in musikisidir! ‘ diye haykırır.”
Cumhuriyet’imizin musikisini ve marşlarını bize unutturmak isteyenlere,
özelleştirmecilere,AB’cilere, ABD’cilere sunulur!
Cumhuriyet,25.03.2003
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder