“Aydınlığım deliyim rüzgârlıyım”
Bu yaz okuduğum en güzel kitap, Zeynep Uzunbay’ın yasakmeyve yayınlarının bastığı, Gülten Akın’ın şiirlerini bizim için üzerlerinde uzun uzun düşünerek yüksek sesle okuduğu işte bu kitaptı.
Bu iki soylu ozan da, kadın oldukları için, ataerkil saçmalığın kaçınılmaz uzantısı anamalcı hoyratlığın acısını ömürleri boyunca iliklerine dek çekmişler, çekiyorlar.
Bakın ne diyor Gülten Akın “analarımıza, avratlarımıza, yârlarımıza” yaşattığımız cehennem konusunda:
adam bağırıyor, hep bağırırlar
adamın buyurgan sesiyle bölünür
bölünsün. Onları usulca
topladım topluyorum
biter, ben giderim, olsun
sürdürür sözcükler
Şimdi de şunları okuyun:
“Annem şarkılar mırıldanarak iş gören ışıl ışıl bir genç kadındı. 44 yaşında öldüğü için sonsuza dek genç kaldı ya..Ev içi sorumluluğunu babaannem yüklenmişti. Yaşlandığında, başka kimseye hükmü geçmediğinde dedemin öfkesini dindiren oydu. Azarlanır, bunu doğal bir afet gibi karşılar, sessiz katlanırdı. Geleneği, erkeğin kendisini azarlamasını onur sorunu yapmasını engelliyordu. Yine de içten içe öfkelendiğini biliyorum. Gençliğini anlatırdı sık sık. Sırtında fitil işler yaralar açan dayak. Hınçla, isyanla dolardı, ağlardı, ilenirdi.”
Bir de şunları:
“Solaktım. Babamla yaşadığımız günlerde, yemek yerden elime küçük kaşık vuruşları yiyordum. Sağ elimle yemeyi öğrendim, ama sofradan, yemekten nefret ettim. ‘Özel’ davranılmaya alışmış onurlu bir küçük kız eline kaşıkla vurulursa n’apar? Sağını kullanmayı çabuk öğrenir, ama öfkesini yemeğe tepki biçimine dönüştürür. Öyle ince, ipince, ufacık kalır.”
Üstelik baba okumuş, kamuda görevli bir insandır; ama insanların hiçbir bakımdan birbirlerine benzemediklerini; her birinin tam anlamıyla “özel” olduklarını bilmez; bütün dünyayı benzer kılmaya çabalar, hem kendini, hem öbür insanları kırıp dökerek.
Bu duyarlı kitabı okurken, çarpıcı dizeleri ve sözleri işaretlemeye başlamıştım, ama sonunda bir de baktım ki, neredeyse bütün kitabı işaretlemişim: onun için işaretlerden vazgeçtim, bu pırlanta kitabı alıp tadına varmayı size bıraktım. Zeynep’in anımsattığı o güzelim şiirlerden yalnız birini anarak sözümü bitireceğim.
Çember
Nerde bir deli Yahudi olur, orda çocuklar
Hızla bir çember çizerler ayaklarına
Yalvarır çırpınır ağlar
Çıkar yaşlılar kurtarırlar
Ey sen, aklını devrimden kaçıran
Çocuklar yok mu dünyada, yok mu denizler?
Apansız bastıran kırımlar yok mu?
Salgınlar sürgünler savaşlar
Ölüm seni çevirmez mi?
Kaç kaç kaç kan ter içinde
Ölüm seni çevirmez mi?
Sıcak bir öğle sonrasında beton kente düşmüş
Serçedir devrimci, ülkesi azgelişmişse
Sürüp çıkarmıştır yüreğinden
Kurudur, kavruktur aşka şiire
Uçarken devrime devrime
Ürperir ve söyler “Ölüm aklımda”
Ey ben, türkülerin ve gece uyanışların
Döner mi? döner mi? döner mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder