6 Ocak 2013 Pazar

“Aydınlığım deliyim rüzgârlıyım”

“Aydınlığım deliyim rüzgârlıyım”


            Bu yaz okuduğum en güzel kitap, Zeynep Uzunbay’ın yasakmeyve yayınlarının bastığı, Gülten Akın’ın şiirlerini bizim için üzerlerinde uzun uzun düşünerek yüksek sesle okuduğu işte bu kitaptı.
            Bu iki soylu ozan da, kadın oldukları için, ataerkil saçmalığın kaçınılmaz uzantısı anamalcı hoyratlığın acısını ömürleri boyunca iliklerine dek çekmişler, çekiyorlar.
            Bakın ne diyor Gülten Akınanalarımıza, avratlarımıza, yârlarımıza” yaşattığımız cehennem konusunda:
                                               adam bağırıyor, hep bağırırlar
                                               adamın buyurgan sesiyle bölünür
                                               bölünsün. Onları usulca
                                               topladım topluyorum
                                               biter, ben giderim, olsun
                                               sürdürür sözcükler
            Şimdi de şunları okuyun:
            Annem şarkılar mırıldanarak iş gören ışıl ışıl bir genç kadındı. 44 yaşında öldüğü için sonsuza dek genç kaldı ya..Ev içi sorumluluğunu babaannem yüklenmişti. Yaşlandığında, başka kimseye hükmü geçmediğinde dedemin öfkesini dindiren oydu. Azarlanır, bunu doğal bir afet gibi karşılar, sessiz katlanırdı. Geleneği, erkeğin kendisini azarlamasını onur sorunu yapmasını engelliyordu. Yine de içten içe öfkelendiğini biliyorum. Gençliğini anlatırdı sık sık. Sırtında fitil işler yaralar açan dayak. Hınçla, isyanla dolardı,  ağlardı, ilenirdi.”
            Bir de şunları:
            Solaktım. Babamla yaşadığımız  günlerde, yemek yerden elime küçük kaşık  vuruşları yiyordum. Sağ elimle yemeyi öğrendim,  ama sofradan, yemekten nefret ettim. ‘Özel’ davranılmaya alışmış onurlu bir küçük kız eline kaşıkla vurulursa n’apar? Sağını kullanmayı çabuk öğrenir, ama  öfkesini  yemeğe tepki biçimine dönüştürür. Öyle ince, ipince, ufacık kalır.”
            Üstelik baba okumuş, kamuda görevli bir insandır; ama insanların hiçbir bakımdan birbirlerine benzemediklerini; her birinin tam anlamıyla “özel” olduklarını bilmez; bütün dünyayı benzer kılmaya çabalar, hem kendini, hem öbür insanları kırıp dökerek.
            Bu duyarlı kitabı okurken, çarpıcı dizeleri ve sözleri işaretlemeye başlamıştım, ama sonunda bir de baktım ki, neredeyse bütün kitabı işaretlemişim: onun için işaretlerden vazgeçtim, bu pırlanta kitabı alıp tadına varmayı size bıraktım. Zeynep’in anımsattığı o güzelim şiirlerden yalnız birini anarak sözümü bitireceğim.
Çember

Nerde bir deli Yahudi olur, orda çocuklar
                                        Hızla bir çember çizerler ayaklarına
                                       Yalvarır çırpınır ağlar
                                       Çıkar yaşlılar kurtarırlar

                                      Ey sen, aklını devrimden kaçıran
                                     Çocuklar yok mu dünyada, yok mu denizler?
                                     Apansız bastıran kırımlar yok mu?
                                     Salgınlar sürgünler savaşlar
                                   Ölüm seni çevirmez mi?
                                   Kaç kaç kaç kan ter içinde
                                   Ölüm seni çevirmez mi?

                                   Sıcak bir öğle sonrasında beton kente düşmüş
                                   Serçedir devrimci, ülkesi azgelişmişse
                                   Sürüp çıkarmıştır yüreğinden
                                   Kurudur, kavruktur aşka şiire
                                   Uçarken devrime devrime
                                   Ürperir ve söyler “Ölüm aklımda”

                                   Ey ben, türkülerin ve gece uyanışların
                                   Döner mi? döner mi? döner mi?
                                              

           

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder