ANAMALCILIK JAPONYA’DAN DERS ALABİLİR Mİ?
Hayır! Üstelik yerle bir
olan, bundan sonra en az 150 yıl çekirdek enerjisi külleriyle zehirlenecek olan
Japonya’nın kendisi de alamaz; çünkü temel ilke dünyayı, o arada insanı,
canlı-cansız bütün öbür varlıkları kollamak, korumak değil; gittikçe hızlanarak,
daha çok üretmek, satmak, para kazanmaktır.
Biliyorsunuz Japonya
depreme karşı sözümona bütün çağdaş önlemleri almış bir ülkeydi; daha önce 7‘yi
aşmayan sarsıntılarda hemen hiç yapı yıkılmıyor, insan ölmüyordu. Ama bu kez
büyüklük 9 olunca, üstüne bir de okyanusun dev dalgaları eklenince, her şey alt
üst oluverdi. Deprem en yıkılmaz sanılan yapıları bile sarstı, yıktı, çatlattı:
ama daha acımasız vuruş denizden geldi; bütün dünya kentlerin, hava alanlarının,
uçakların, binlerce arabanın , geminin saman çöpü gibi sürüklenip oradan oraya
vuruluşunu izledi.
Oysa bu bir Hollywood
kurgusu değildi, o yapıların, o araçların içinde, yanında insanlar, hayvanlar
vardır; hepsi telef oldu. Şimdi sayıları saklıyorlardır; hele parasal açıdan
sözün tam anlamıyla çökmüştür ülke.
Ama ne yapabiliyor ülkeyi
yöneten işadamları, siyasetçiler? Yanan,
çatlayan, gama ışını sızdıran çekirdek üretim merkezlerini uzaya taşıyamaz; o
avuç içi kadar adada, insanları alıp – evsiz barksız bırakarak – biraz uzağa
taşıyor; arada öğüt de veriyor: yağmur yağarsa sokağa çıkmayın, yağmurluk giyin,
eldiven takın, yağmur suyu içmeyin.
Gerçekten inanılır gibi
değil! Yahu gama ışını sızıntısı gözle görünen bir düşman ordusu değil ki,
istediğin yerde tutasın! Bundan sonra bütün yiyeceklerinizde, giyeceklerinizde,
dokunduğunuz her şeyde ölüm tohumu olacak, hem de en az yüz yıl
boyunca!
Çekirdek enerjisi üretimi
söz konusu olalı beri üç beş kişi bunları söylemiş, uyarmıştı hepimizi; kimse
dinledi mi, dinleyebildi mi? Araba, televizyon, silah üreticisine daha çok
elektrik gerekliydi; her geçen saniye daha çok gerekli oluyor; o yüzden örneğin
güneş piliyle çalışan araba üretemez; silah üretiminden vazgeçemez; araba yerine
trene, bisiklete binemez; daha az tüketip dayanıklı ürünler yapamaz;
televizyonu, cep telefonunu ikide bir değiştirmesi, eskileri dünya çöplüğüne
atması gerekir!
Küresel ısınma çoktan
kırmızı uyarı çaldı, ama kimse aldıramaz; Japonya da öyle. Ama ürkütücü
sonuçlarını orada vermeye başlamış bile: Japonya kıyılarında, ülkenin temel
besin kaynaklarından biri olan balıklar yok olup gitmiş; yerini kocaman
denizanaları almış, hem de zehirli, dokunduğunu öldüren. Şimdi onları
temizlemeye uğraşıyorlar bin bir çabayla; ayrıca, çaktırmadan, insanlara
yedirmeye.
Yenen küçük balıklar
bitince ne yapacak tüketime kudurmuştan beter alıştırılmış Japon halkı?
Yönecilerinin, işleyimcilerinin önderliğinde açılıyor denize; o güleryüzlü, ince
bedenli, oyuncu yunuslar gürültüden hiç hoşlanmazmış halkı olarak; denizin
dibinde gürültü çıkarıyor, o güzelim yaratıkları bir koya dolduruyor; sonra
üzerlerine çullanıp okyanusu bile kana bulayarak doğruyorlar!
Buna karşılık, kürenin öbür
ucunda, Küba’da her yıl, kimi zaman yılda birkaç kez saatte 200 km.yi aşan
kasırgalar kopuyor; kasırgayı yok edemezler; ne yapacaklar korunak için? Evleri
ona göre yapıyorlar; ülkenin bütün yapılanması kasırgaya ayarlı; patlayınca,
ABD’nin tersine, hemen kimse ölmüyor; somut yıkımı da elbirliğiyle kısa sürede
gideriyorlar.
Dün gazetede bir haber
vardı: Batı, çekirdek enerjisinden uzaklaşıyor, diye; hah, hah, hahhh! Bütünüyle
kopamaz ya, olsa olsa bizim gibi geri bıraktırdığı salaklara satar, hem de
atıklarıyla birlikte.
Nitekim, Nilgün’e giderken gemideki bütün
televizyonlarda yürütmenin başı çekirdek enerjisini anlatıyordu; yakına gidip
dediklerini dinlemedim; ama övdüğünden, korkmayın bize bir şey olmaz, dediğinden
eminim; Çernobil patladığında, döküntüleri bütün Karadeniz kıyısını kapladığında
Cumhurun o günkü Başkanı televizyona elinde kan kırmızı çay bardağıyla çıkıp:
korkmayın için, bakın ben içiyorum, hiçbir şey olmuyor, demedi mi?
Vah zavallı güzelim mavi
gezegen vah! Öğütle doğru yola giremedi, korkarım artık kötek de yetmeyecek, göz
göre göre Niyazi olacak!
Ulus Gazetesi, 21 Mart
2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder