SUPHİ TAŞHAN-SUAT TAŞER
Doğrusu olasılık-gereklilik ikilisi sevgili Rûken Kızıler”e paha biçilmez bir
armağan vermiş: bireysel inceliğine yakışan bir işi var: yazın dünyasının
kazıbilimcisi gibi eşeliyor yazınsal birikimin katmanlarını, alttan pırıl pırıl
buluntular çıkarıp yazını, yaşamı sevenlere armağan ediyor; bu işi elbette Ahmet
Oktay ile Hüseyin Hüsnü”nün değerli yardımlarıyla yapıyor; Birol Sayram da
buluntuları temizleyip süsleyip getiriyor önümüze.
Bu kez unutulmaktan Suphi Taşhan ile Suat Taşer”i kurtarmışlar. Ve ne iyi
etmişler! Size düşen hemen bu inci tanelerini edinmek elbet; ben özendirmek
üzere kısa alıntılarla yetineceğim; daha çok dizeyi paylaşmak üzere de, özgün
yazımlarında veremeyeceğim, bağışlayın. İlk örnekler Suphi Taşhan”dan:
NİKBİNLİK
Bahar beklediğimi getirmedi / Bahar yine gelir.
BENDEN SONRAKİ EV
Aynı uyku aynı şarkı aynı ölüm / Güler bize ufuktan / Sesimi ve beni kaybet
deniz / Solsun hülyam içindeki kadın / Dönsün yine dünya benden habersiz /
Sesimi ve beni kaybet deniz / Başlasın benden sonraki âlem / - Bizi bilmeyen
çocukların âlemi - / Orada, kaldırın esrarını eşyanın / Görsünler yaldız
altındaki pası / İstersen o zaman sen tadını / Kaybet meyva / Ve sen çıplak ol
karşımda ey güzellik.
YAHYA KEMÂL GİBİ
Şarab-ı Kevser içerek /Saki-i gülfam elinden, / Vazgeçtik dünyadan / Ve
unuttuk doğacak çocuklar sizi. /Kâm aldık sizin sofranızdan / Ve bıraktık sizi
dünyevilere / Haklısınız çocuklar öpmemekte elimizi / Biz takarak peyrevlerimizi
/ İşte bu hâle geldik / Şarab-ı Kevser artık bize tad vermiyor / Silin çocuklar
silin bizi / Defterlerinden insanlığın / Zaten bizi oraya / Bizimkiler
iliştirmişlerdi.
MISRALARIM
Hilmi Büyükşekerci”ye
Mısralarım / Altın başaklar üstüne yazıldı. / Adamların tarlaların / Ve
saltanatsız diyarların üstüne.
Mısralarım / Güneşi düşürmek için topraklara / Ve can vermek içindir canı
alınanlara / Hayat, aşk, ekmek çalışanlara / Mısralarım çalışanlar için yazıldı.
Mısralarım / Belki de nakşedilmeyecektir / Tunç kapılarına sarayların / Zarar
yok fakat ağlayanların /Hınç dolu ateş dolu dudaklarında benim mısralarım…
Yumun gözlerimi ey gün görmemiş eller / Ben mısralarımı altın başaklar için
yazdım.
Birkaç acılı ezgi de Suat Taşer Usta”nın Evrende Ellerimiz”inden:
LÂNETLİ ZAMANLAR
Tohum düştü toprağa / güler / Memfis sokaklarında upuzun dipdiri / kıvırcık
saçlı ölüler
Bir kanlı çiçektir özgürlük şimdi / büyür öfkenin gözbebeklerinde hızla /ve
de çalınmış haklarında çığlıkların / büyür / kara toprakta Corciyalı çocuk /
kara gecede büyüyen yıldızla
Urunca sûrunu İsrafil / başlar el ayak kıpırdanmaya / ölülere bir hâl olur /
kah kırmızı açar yarası / güneşte al karanfil / bir kurşun atımıdır kardeş /
kölelikle özgürlüğün arası
Doğuran kadını /ağlayan çocuğu güldürmek / yürümek yollarda utançsız / güne
ve geceye kaygısız girmek
Her doğan güneşte payın var / her çiçekte her yıldızda / yağmur senin için de
yağar / denizde balık havada bulut / dut yaprağında ipek böceği / ekin
tarlasından akan bu rüzgâr /bu akar suyun sesi / bu ay ışıklı gece / bu sevinç /
bu türkü / kardeşçe
Ama k konakta bir bu / bir bu hayır korku / uzar çoğalır ölümlerce
Bildim / ihânetlerle üşüdün / ışıdın ihânetlerle / karanlık ormanlarca gizli
ve köle / yüzyılların çölünde ölü yaşadın
Kızgın demirle dağlasalar da etini /elektrikli sandalyelerde çökertseler de /
sen sileceksin gene o yaratan ellerinle / bu lânetli zamanların lânetini.
EVRENE BAKMAK
Şenliktir bu evrenlik aptallar / sudur akar durur dumandır tüter öfke büyür /
ellerimiz bir / karanlığı çiçeklendirir dalla
Evvel zaman çocukluğuma doğru / bir gölekte ıpıslak çipil yıldızlar / öksüz
oğlan çiçeği yer gök sevincimiz / iner üstüne hayınlık yağmuru
Yürü var git yaşamlar kıyısına / acılar denizi işte milyonca gözbebekleri /
bastırılmış çığlıklardır bir kavşakta bekleyen seni /en beyazında sabahın
yücesine dahasına
Gel yavrum gel yoksulum hele gel / seni yiğitlik türkülerine sarayım /
anıtlarda büyüteyim güzel adını / ölümlerin kirli yaşamalara bedel.
Ulus Gazetesi, 12 Temmuz 2010.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder