8 Ocak 2013 Salı

METİN AYDOĞAN

METİN AYDOĞAN

İnsanlık tarihi boyunca, en ünlü simgesi Spartaküs’ten bu yana, kardeşçe, eşitçe yaşama umudunu dile getiren pek çok türdaşımızın ereğini, biliyorsunuz, en derli toplu Marx’la Engels özetlemişlerdi; Wilhelm Reich onların tanımına emeğe dayalı halk yönetimi kavramını ekledi.
Burada amaçlanan, tıpkı öbür canlı topluluklarındaki gibi, her bireyin kendini ve toplumu ayakta tutup sürmesine yardım edecek bir iş becermesi’ydi; Reich, bunun dışında kalan, elinden kendini yaşatıp saydıracak bir iş beceremeyen, yalnız lâf ebeliğiyle yığınları kandırıp kendilerine sanal erkler kazandırmaya çalışan siyâset bezirgânlarına VEBALI der.
Metin Aydoğan, ne mutlu ona da bize de, birinci kümeye girenlerden: mimarlıkla kendini ve ailesini geçindirdikten sonra, artan enerjisini şu çalkantılı dünyada hem insanların, hem canlı cansız bütün öbür varlıkların , kendilerine evrence bir kez bağışlanmış varolma fırsatını boşa harcamamaları için, hem Yeniden Müdafaa-i Hukuk dergisindeki yazılarında, hem Kum Saatı yayınlarındaki yapıtlarında ,yaratıp yaşatmaya harcıyor.
Gerek Fakir Baykurt’u, gerek Henri Laborit’yi okurken, canlı varlık olarak elbet önce canımızı düşünmenin temel güdü olduğunu açıkça gördüm; ama bunun için de iki yol vardı: şimdiki küresel yağmanın iyice azdırdığı, hesaplı bilgisiz bırakmanın sonucu olan kör bencillik ya da bilinçli bencillik.
İkincisi, evrene uygun bencillik, hele insan gibi beyninin öbür canlılara göre daha gelişmiş olduğunu savunan varlığın kendiliğinden benimseyeceği bencillik, acundaki bütün öğelerin sımsıkı birbirlerine bağlı ve bağımlı olduklarını hiç unutmamayı gerektirir.
Metin işte bu emekçilerden; dolayısıyla, bu yüzyılın başında Anadolu’ya armağan gelmiş başka bir bilinçli bencil’in, Mustafa Kemâl’in değerini eksiksiz biliyor, elinden geldiğince anımsatmaya çabalıyor.
Bitmeyen Oyun adlı çalışmasında, Atatürk’ten sayısız alıntı yapıyor; bunlardan iki kısasını ödünç alacağım:
“Bence bir ulusta şeref, onur , namus ve insanlığın oluşup varlığını sürdürebilmesi, o ulusun kesinlikle özgür ve bağımsız olmasına bağlıdır. Ben, birey olarak, savunduğum bu niteliklere çok önem veririm. Ve bu niteliklerin bende varolduklarını öne sürebilmem için, ulusumun da aynı nitelikleri taşıması gerektiğine inanırım. Yaşayabilmem için, mutlaka bağımsız bir ulusun çocuğu olmam gerekir.”
...
“İnsan, bağlı bulunduğu ulusun varlığı ve mutluluğu kadar, bütün ulusların erinç ve gönencini de düşünmeli, kendi ulusunun mutluluğu kadar, bütün ulusların mutluluğu için de elinden gelen çabayı harcamalıdır.”
Şimdi de, Metin’in, Yeni Dünya Düzeni,Kemalizm ve Türkiye’sinden ödünç aldığım, İnönü’nün , 27 Şubat 1946’da ABD’yle imzaladığı anlaşmanın şu maddesini okuyun:
“T.C.Hükümeti,ABD Dış Tasfiye Komisyonu’nun Türkiye dışında satışa çıkardığı, kullanım fazlası malzeme ve donatımlardan, ihtiyaçlarına uygun olanları satın almak istediğinde, bu alımın 10 milyon dolarlık bölümü için , iki hükümet aşağıdaki maddeleri kabul etmişlerdir:
1.ABD, bu alımlar için Türk hükümetine 10 milyon dolar kredi verecektir.
2.Türk Hükümeti, kullanılan kredinin tamamını, on eşit taksitte,yıllık 2,3/8 faizle ve dolar olarak ödemeyi kabul eder.
3...T.C. Merkez Bankası’ndaki özel hesaba yatırılacak parayı ABD dilediği gibi kullanabilir .
G 8’lerin zavallı yöneticileri, zavallı yurttaşları, iki kapılı şu handa, “bir avuç dolar,bir litre petrol” uğruna, Mustafa Kemâl adlı kardeşlerinin elimizdeki biricik fırsatı boşa harcamama yolunu açıkça gösterdiğini göremiyor, 80 yıldır onu ve Cumhuriyetini karalamaktan bıkmıyor, parçalayıp yutmak için bıkıp usanmadan çabalıyorlar.
Oysa bu, tam anlamıyla küresel Harakiri’dir.
Bu durum ve koşullarda, bilinçli bencil kalabilmek; hem kendinizi, hem ulusunuzu, hem öbür dünya uluslarını – zaten soğuyacak ya da patlayacak güneş dizgesindeki evrensel ömrü boyunca – yaşatabilmek istiyorsanız, Metin Aydoğan’ın sabırlı çalışmaları çok işinize yarar.

Cuimhuriyet, 05.06.2003

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder