6 Ocak 2013 Pazar

MENGÜ ERTEL-URSULA KATİPOĞLU

MENGÜ ERTEL-URSULA KATİPOĞLU



            Yapı-Kredi Bankası Kültür Yayınları, sevgili dostum Mengü Ertel’i anmak üzere bir sergi  düzenledi, bir de kitabını bastı.
            İkinci kattaki sergileme alanının tümünü ona ayırmışlar; camekanlarda Mengücüğümün çalışırken kullandığı kalemler, boyalar, öbür gereçler; ünlü çok cepli yeleği, bununla ilgili çizimleri sergilenmiş. Bütün duvarlar da yaratılarıyla bezeliydi.
            Hey ulu Tanrım! meğer uzunca bir dönem gördüğümüz bütün sıra dışı filmlerin, okuduğumuz kitapların, izlediğimiz oyunların duvar duyurularını, kapaklarını o yapmış. Kimler yok ki arada, Sartre’dan, Aziz Nesin’e, Erol Toy’a herkes var; ayrıca operalar, baleler de elbet.
            Zaten ben Edebiyat Fakültesi’nin Fransız Dili ve Yazını Bölümü’nün bitirip 1964’ten sonra öğretmenim-ustam Sabahattin Eyuboğlu’nun Maçka’daki – şimdi yerinde yeller esen -evine gitmeye başladığımda,  evden çok bir ekin yuvasını andıran o evde tanıdığım ilk insanlardan biriydi sevgili Mengü; o günlerde Türkiye’de pek yeni olan bir Vespa’sı vardı; çoğu kez  sevgili Ülfet’i de arkasına alıp vın diye uçardı.
            Uzun boyu, gür sakalı, kocaman sesiyle girdiği her yerde kendini belli ederdi; Sinematek yaşarken, bizim matematikçi Nurettin Ergun’la birlikte, hiçbir filmi, söyleşiyi kaçırmayan ender insanlardan biriydi; film sırasında, karanlıkta, ikimizi de kocaman kahkahalarımızdan tanırlardı.
            Gerek Sinematek  döneminde, gerek Emek Sineması’ndaki film gösterimlerinde, görüntü kararınca, ses kesilince, herhangi bir terslik olunca da yine biz üçümüz bağırırdık Makinisttttt! Ses, ışık! diye.
            Sonra yine Sabahattin Eyuboğlu’undan başlayan başka bir ortak noktamız  belirdi: Ruhi Su. Ruhi Bey uzunçalarlarını oluşturmaya başladığında kaç dinletiyi paylaştık, kaç toplantıda buluştuk unuttum; ama en sonuncuyu unutmadım: sevgili Hasan’ın Çatı’sına gitmiştik topluca; İlhan Selçuk, Mengü  bir sürü başka dost; yedik içtik, her zamanki gibi, Ruhi Bey’in yönetiminde türküler söyledik.
            Canım Mengücüğüm, benim yaşama sanatı adını verdiğim şeyin canlı simgelerinden biriydin; yollarımızın kesişmiş olmasına nasıl sevinmişimdir bilemezsin!
*
            Ursula Soltermann Katiqoğlu’nu büyük olasılıkla İnci Bengiserp’in Hobi Galerisi’nde tanımışımdır; en sevdiğim ressamlardan Yusuf Katipoğlu’nun sergilerinden birinde ya da kendi sergisinde.
            Asmalımescit’teki Galatea Sanat  Galerisi’nde sergiledi son çalışmalarını; gerçi o gün hava karlı tipiliydi, bu yüzden bütün sevenleri gelememiştir belki, ama yapıtlar orada, her an gelip görebilirler.
            Ursula, doğal incelik ve güzelliğine sağlam bir kişilik ekleyebilmiş talihli kadınlardandır; yıllardır aynı yalınlık içindedir; kendiliğinden hafif kıvrımlı, artık  gümüşe çalmaya başlayan saçlarına gereksiz süsler vermeden yiğitçe dolaşır çevremizde.
            Ressamlığının yanında, çok yerinde bir şey daha olmuş yaşamında; sevgili Ali  Şahinler, galeriyi de barındıracak yapıyı alıp onarttırdıktan sonra, ikinci kez işi girişirken çok akıllıca davranmış, bir akıl ve enerji birliği yaratmış, Ursula, Gönül Karakan, Christina Schary, Sadık Demiröz  katılmışlar imeceye.
            Bunun yararını hem galeri görüyor, hem biz izleyiciler; küresel yağmanın sıradan insanlara para bırakmadığı şu zor günlerde, birçok galeri kapanırken, burada Ursula gibi dürüst, içten yorumculara sevdalarını başka duyarlı insanlara gösterebilme olanağı sürüyor hâlâ.
            Bu büyü daha uzun süre bozulmaz umarım sevgili Ursula.
                                                                                  Ulus Gazetesi, 2 Mayıs 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder