Yapı-Kredi Bankası Kültür
Yayınları, sevgili dostum Mengü
Ertel’i anmak üzere bir sergi
düzenledi, bir de kitabını bastı.
İkinci kattaki sergileme
alanının tümünü ona ayırmışlar; camekanlarda Mengücüğümün çalışırken kullandığı
kalemler, boyalar, öbür gereçler; ünlü çok cepli yeleği, bununla ilgili
çizimleri sergilenmiş. Bütün duvarlar da yaratılarıyla bezeliydi.
Hey ulu Tanrım! meğer
uzunca bir dönem gördüğümüz bütün sıra dışı filmlerin, okuduğumuz kitapların,
izlediğimiz oyunların duvar duyurularını, kapaklarını o yapmış. Kimler yok ki
arada, Sartre’dan, Aziz Nesin’e, Erol Toy’a herkes var; ayrıca operalar,
baleler de elbet.
Zaten ben Edebiyat
Fakültesi’nin Fransız Dili ve Yazını Bölümü’nün bitirip 1964’ten sonra
öğretmenim-ustam Sabahattin
Eyuboğlu’nun Maçka’daki – şimdi yerinde yeller esen -evine gitmeye
başladığımda, evden çok bir ekin
yuvasını andıran o evde tanıdığım ilk insanlardan biriydi sevgili Mengü; o günlerde Türkiye’de pek yeni
olan bir Vespa’sı vardı; çoğu kez
sevgili Ülfet’i de arkasına
alıp vın diye uçardı.
Uzun boyu, gür sakalı,
kocaman sesiyle girdiği her yerde kendini belli ederdi; Sinematek yaşarken,
bizim matematikçi Nurettin Ergun’la
birlikte, hiçbir filmi, söyleşiyi kaçırmayan ender insanlardan biriydi; film
sırasında, karanlıkta, ikimizi de kocaman kahkahalarımızdan
tanırlardı.
Gerek Sinematek döneminde, gerek Emek Sineması’ndaki film
gösterimlerinde, görüntü kararınca, ses kesilince, herhangi bir terslik olunca
da yine biz üçümüz bağırırdık Makinisttttt! Ses, ışık!
diye.
Sonra yine Sabahattin Eyuboğlu’undan başlayan
başka bir ortak noktamız belirdi: Ruhi Su. Ruhi Bey uzunçalarlarını
oluşturmaya başladığında kaç dinletiyi paylaştık, kaç toplantıda buluştuk
unuttum; ama en sonuncuyu unutmadım: sevgili Hasan’ın Çatı’sına gitmiştik topluca; İlhan Selçuk, Mengü bir sürü başka dost; yedik içtik, her zamanki
gibi, Ruhi Bey’in yönetiminde
türküler söyledik.
Canım Mengücüğüm, benim yaşama sanatı adını
verdiğim şeyin canlı simgelerinden biriydin; yollarımızın kesişmiş olmasına
nasıl sevinmişimdir bilemezsin!
*
Ursula Soltermann Katiqoğlu’nu büyük
olasılıkla İnci Bengiserp’in Hobi
Galerisi’nde tanımışımdır; en sevdiğim ressamlardan Yusuf Katipoğlu’nun sergilerinden
birinde ya da kendi sergisinde.
Asmalımescit’teki Galatea Sanat Galerisi’nde sergiledi son
çalışmalarını; gerçi o gün hava karlı tipiliydi, bu yüzden bütün sevenleri
gelememiştir belki, ama yapıtlar orada, her an gelip görebilirler.
Ursula, doğal incelik ve güzelliğine
sağlam bir kişilik ekleyebilmiş talihli kadınlardandır; yıllardır aynı yalınlık
içindedir; kendiliğinden hafif kıvrımlı, artık
gümüşe çalmaya başlayan saçlarına gereksiz süsler vermeden yiğitçe
dolaşır çevremizde.
Ressamlığının yanında, çok
yerinde bir şey daha olmuş yaşamında; sevgili Ali Şahinler, galeriyi de barındıracak yapıyı
alıp onarttırdıktan sonra, ikinci kez işi girişirken çok akıllıca davranmış, bir
akıl ve enerji birliği yaratmış, Ursula,
Gönül Karakan, Christina Schary, Sadık Demiröz katılmışlar imeceye.
Bunun yararını hem galeri
görüyor, hem biz izleyiciler; küresel yağmanın sıradan insanlara para
bırakmadığı şu zor günlerde, birçok galeri kapanırken, burada Ursula gibi dürüst, içten yorumculara
sevdalarını başka duyarlı insanlara gösterebilme olanağı sürüyor hâlâ.
Bu büyü daha uzun süre
bozulmaz umarım sevgili Ursula.
Ulus Gazetesi, 2 Mayıs
2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder