“KÜÇÜK ARI KOVANI”
Kübalı küçük arıları bize, José Marti Küba Dostluk Derneği’de, Ulvi İcil
tanıtmıştı; Esra Karaköse ile birlikte hazırlayıp çevirdikleri Küba Çocuk
Tiyatrosu Kumpanyası, La Colmenita adlı kitabını armağan ederek. Katıbı Yazılım
Yayınevi basmış,
Kitabı karıştırınca gördüm ki, daha başka birçok şey gibi, Kübalı çocukları
binlerce yıllık ataerkil, birkaç yüzyıllık anamalcı öğütümden kurtarmak üzere
tiyatro sanatından yararlanmayı düşünen, bunun için ilk oyunları yazan Küba’nın
büyük önderi, ozanı, düşünürü, savaşçı José Marti imiş.
Sonra Sevil, Nilgün, ben, soylu, onurlu Küba halkının 6.5 milyarlık anamalcı,
yarı-anamalcı dünya karşısında 50 yıldır toplumcu, dayanışmacı, eşitlikçi
toplumsal düzeni yaşatmaya, ayakta tutmaya çalışma denemesini üçüncü kez tatmak,
içimize sindirmek üzere Havana’ya uçtuk 21-29 Nisan tarihleri arasında. Gerek
kılavuzumuz Suzet Baycu’nun, gerek Küba’da önümüze düşen Aristides Perez
Perez’in açıklamaları eşliğinde, bu kez gezmediğimiz yerleri gezdik,
bilmediğimiz ayrıntıları öğrendik.
Aristides’in söyledikleri arasında şu çok önemliydi:durmadan bize anamalcı
dünyanın saldırısı karşısında çökecek, dağılacak, toplumcu düzenden vazgeçecek
misiniz diye soruluyor; oysa 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla, bir
gecede, dış satımın %85’ini yitirmiş; yaşayabilmek için ister istemez anamalcı
para babalarına seslenmek zorunda kalmıştık; ancak, onlardan parasal yatırım
yardımı alırken, düzenimizden, ülkümüzden, aktöremizden en küçük bir ödün
vermedik; bundan sonra da vermeyeceğiz. Örneğin ben Devrim’den sonra doğdu,
kuruluş yıllarını görmedim elbet; ama Devrim’i ve öyküsünü okulumda öğrendim,
bütün varlığımla benimsedim, şimdi ben de kendi çocuklarıma bunu olduğu gibi
aktaracağım.
Uyanık masal gibi yaşadığımız bir haftadan sonra, döndük. Dönüşümüzde,
gerçekten sıra dışı bir armağan bekliyordu bizi: Küçük Arı Kovanı, Ankara Devlet
Tiyatrosu’nun çağrılısı olarak yurdumuza gelmişti; 27 Nisan’da Nâzım Hikmet’in
şiirlerini okumuş, 29 Nisan’da Andersen’den Masalları , 30’undaysa Kül Kedisi’ni
ikişer kez oynamışlar. 3 Mayıs Cumartesi günü sevgili Ferhan Şensoy’un Ses
Tiyatrosu’nda, yine Kül Kedisi ile Andersen’den Masalları sunacaklardı; biz
ancak ikinci oyuna yetiştik. Keşke orada olsaydınız da, kızlı oğlanlı bu güzel
çocukların sözün gerçek anlamında sıra dışı gösterisini izleseydiniz bizimle
birlikte! Bizim Köy Enstitüleri’ndeki anlayışla iğdiş edilmedin, doğal
yeteneklerini geliştirmeye bırakılan bu olağanüstü varlıkların nasıl kişilikli,
yaratıcı, sevinçli olduklarını gözlerinizle görebilseydiniz! Çünkü Anadolu
topraklarında doğmuş bizler,1938 Nisan’ından beri içine kapatıldığımız Amerikan
zindanında, memelinin evrenin bağışladığı dirimsel gücü doya doya kullanmayı
çoktannnn unuttuk.
Ertesi gün, bu kez Kadıköy’deki Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’de yeniden
kucakladık güzelim Küçük Arıları; yetiştiğimiz ilk etkinlikleri, nasıl yetişip
çalıştıklarını gösteren eğitim çalışmasıydı. Sıra dışı yönetmen-eğitmenleri
Carlos Alberto Crameta Malberti’nin yönetiminde, oynayacakları alanı, üzerinde
durdukları toprağı, kendi bedenlerini, öbür oyuncu arkadaşlarını beş duyularıyla
tanıyıp bellemeyi canlı olarak gösterdiler bize; sözün gerçek anlamında bir
yaşama şöleniydi.
Sonra, en tepedeki salona çıktık; burada Türkiye çağrılınca hepimize vermek
üzere tasarladıkları, ve yalnızca bir hafta çalışmaya fırsat bulabildikleri
Nâzım Hikmet şiirlerinden seçmeleri okudular, daha doğrusu canlandırdılar. O
kadar ki, içlerinden biri, dilini anlayamasak da, alabildiğine duyarak, inançla
bu şiirlerden birini okurken, oyuncu kızlardan biri, gözümüzün önünde, hiç
çekinmeden, saklamaya çalışmadan, şıpır şıpır gözyaşı döktü.
Onları izlerken, dinlerken, dopdolu bağrıma basarken, ben de ağlıyordum: ama
benimki, yalnız Nâzım’ın duyarlı dizelerine değildi, kendime, kendimize, bütün
insanlığaydı: önce ataerkil zorbalık, ardından anamalcı kıyıcılık altında,
hepimizin yaşamı boşa gitmişti, gidiyordu. Oysa, sevgili Atamızın ışığıyla
açılmış Köy Enstitüleri yaşasaydı; onlardaki eğitim-üretim bütün topluma
yayılsaydı, şimdi tıpkı Küba halkı gibi, sözün gerçek anlamında soylu, onurlu,
bağımsız, yaşama sevinci dolu varlıklar olacaktık!
Son olarak, bu unutulmaz Küçük Arılar’la birlikte, daha önce Film Şenliği’nde
gördüğümüz Viva Cuba filmini izledik; Carlos Alberto’nun eşi, ses aygıtları
uzmanı Janet Rodriguez del Sol ile daha ana karnında yeteneklerini doya doya
yaşamasına olanak yaratılmış kızları Maria Carla Gremata Rodriguez hemen yanıma
oturdular: ve inanılmaz, Maria’nun minicik parmakları avucumda.
Bize bu paha biçilmez armağanı hazırlayan, Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğüne, Küba Dostluk Derneği’ne, Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’ne ve o
sihirli Küçük Arıları evlerinde kucaklayanlara yürekten binlerce teşekkür!
Cumhuriyet,11.05.2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder