DEVLET ELİYLE TOPLUMCULUK
İMF toplantılarında, bütün dünyaya uzman (?) diye yutturulanlardan bir
gözbağcı artık yeri bir sayfa açmak gerekir, bu da Devlet anamalcılığı olabilir,
diyordu anımsarsanız. Oysa bunu toplama kampları, sürgünler, kurşuna dizmeler
eşliğinde 70 yılı aşkın süre uygulamıştı SSCB. Sonuçta insanlık çok şey
yitirmiş, yitirdiklerinin hepsi CFR keferesi bir avuç gözü doymaz çılgının
kesesine girmişti.
Buna karşılık, daha Harbokulu öğrencisiyken defterine: Önce maddeyi tanımak
gerekiyor; yazan güzeller güzeli Mustafa Kemâl, beyninin olanca yeteneğiyle
yarattığı Cumhuriyetimizin daha ilk yıllarında, sonra öbürleriyle birlikte
dönekler ordusuna katılacak bir amcaya: ben devlet toplumculuğu istiyorum,
demişti.
Anafartalar’da, gündüz cehennem ateşi altında vuruştuktan sonra, geceleri mum
ışığında çadırında kitap okuyan bu benzersiz varlık, belli ki 19. Yüzyıl’da o
konuda düşünüp yazmış insanların çoğunu inceledikten, özellikle de yeni kurulan
SSCB’deki denemeyi de gördükten sonra, önce kendi yoksul ve yalnız ülkesi için,
sonra da bütün insanlık için çözüm yolunu dile getiriyordu bu kısa istekte.
Araya küçük bir dirimbilim (biyoloji) bilgisi katalım: dünyamız, aynı
evrensel enerjiyle oluşturulmuş, bizim herhalde anlatım kolaylığı için
canlı-cansız diye ikiye ayırdığımız varlıklardan oluşur; insan, bütün
öbürleriyle birlikte canlı sayfasında yer alıyor. Bu canlı varlığın yeryüzündeki
temel işlevi, görevi, ilkin canını sürdürmek; başka bir deyişle avcılardan
korunmak, beslenmek, barınmak ve yerine bırakmak üzere bir yavru yaratmak,
üremektir.
Demek ki belirleyici ortak payda canlı olmak’tır; renk, ırk, ulus, sınıf
şimdiki soyguncu anamalcı düzensizliğin hastalıklı türevleridir. Onun için,
anamalcılık denen vebayı ortadan kaldırmak üzere, insanların şu ya da bu
kümesinin buyurucu egemenliğini istemek, yaratmaya çalışmak boşunadır. Amaç,
bütün insanların, dahası bütün varlıkların, canlı cansız bütün varlıkların; ve o
varlıkları yaşatan küresel yapının korunması, ayakta tutulmasıdır.
Mustafa Kemâl, henüz – çok şükür – sömürücü işveren sınıfının oluşamadığı
toplumunu düze çıkarmak; yüzyılların bırakılmışlığından kurtarmak; mutlu,
sevinçli, üretken kılabilmek için devlet adı verilen toplumsal örgütün temel
görevinin yurttaşlar arasında eşitliği, adaleti, barışı sağlamak üzere bu yalın
çözümü düşünmüş ve önermiş.
Adlarını birer birer saymaya gerek olmayan, O’nun gibi özgür, bağımsız,
kişilikli beyinsel yapıya kavuşamamış bütün öbür tarihsel adlar yüzünden en az
500 yıldır şu güzelim mavi gezegeninin her köşesini soyup soğana çeviren, bugün
bile kitaplarda, konuşmalarda uygar diye nitelendirilen şaşkın sülüklerin
tuzaklarına karşın, yalnızca 15 yılda Anadolu insanına birkaç yüzyıllık adımlar
attırmayı başarmıştır.
Onca yükü tek başına taşıdığı için Cumhuriyeti kurduktan sonra 15 yıl değil
de, örneğin Fidel Castro gibi en az 50 yıl yapıtının başında kalabilseydi, hem
bizim, hem dünyanın talihi de, tarihi de değişirdi.
İMF’li gözbağcının yerkürenin sonunu getirmek üzere sokuşturmaya çalıştığı
Devlet anamalcılığına değil, Küba’daki gibi, Gulag korkutmasına gerek kalmadan,
sevgiye, bilgiye dayalı Devlet toplumculuğuna gereksinmesi var insanlığın.
ABD’nin, İsrail’in bütün insan kardeşlerine kakaladıkları tek bir kez ürün
veren, ayrıca her şeyin anası toprağı yozlaştıran oynanmış tohumlarla değil,
insanı, suyu, havası, kuşu böceğiyle bütün çevreyi kollayan, yaşatan tarıma
gereksinmesi var; bu yoldan elde edilecek ürünlerin kimsenin tekelinde
toplanmasına izin vermemeye; onların en uzak köşedeki insan kardeşimize parasız
ulaştırılmasına gerek var.
Bu yalın, etkili yöntemi Mustafa Kemâl Atatürk daha 20. Yüzyılın başında
sezip önermiş. O yoldan yalnız ülkemiz değil, bütün dünya kurtulurdu.
Ama CFR’nin bir avuç çıldırmış keferesi, bırakın bu kurtarıcı yöntemi
benimseyip uygulatmayı; onu öneren Atatürk’ün adını belleklerden silebilmek için
elinden gelen çabayı harcıyor; tıpkı, 50 yıla yakın amansız, acımasız kuşatmaya
karşın, yöntemi başarıyla uygulamaya koymuş Fidel Castro’yu tam 638 kez
öldürmeye girişmesi gibi.
Vah zavallılar vah! Kendi karnınıza bıçak saplamaktır bu!
Umarım silkinip uyanan Güney Amerika halklarının yaktığı umut ışığı hepimize
bulaşır!
Ulus Gazetesi, 15.10.2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder