21 Haziran 2013 Cuma

YAŞAMA SANATI USTASI SAİT MADEN




YAŞAMA SANATI USTASI SAİT MADEN



            Sevgili Sait Maden’i, Ekim 1964’te, Memet Fuat Abimin De Yayınları için benden istediği ilk kitapla, Sartre’ın Baudelaire’i ile tanıdım; kitabın hem kapağını yaptı hem de içindeki şiirleri çevirdi. Ondan sonra, ölene dek en sevdiğim, saydığım dostlarımdan biri oldu. Dostluğumuz boyunca, ilişkimiz, işbirliğimiz hiç kesilmedi; sevgili ozan dr. Halil İbrahim Bahar’ın Soyut dergisi onun yazıhanesinde hazırlanır basılır, basımevinden gelince orada kutlanırdı.
            Sartre’a, geri çevirdiği Nobel’i kazandıran Sözcükler’in kapağını da  o yaptı.
            Çeşitli yabancı dergilerden aktardığım yazılardan oluşan ilk kitabım Konuşmalar’ın kapağı da, Berfin Yayınları’ndaki Cumhuriyeti Savunmak’ın kapağı da onun ince beğeneli beyninden, hünerli ellerinden çıktı.
            Güzel sanatların hangi dalına el attıysa aynı titiz, sorumlu, bilinçli çalışmanın ürünlerini verdi; giyimi kuşamı, konuşması, her ortamda davranışı gerçek bir İstanbul Beyefendisi gibiydi; Demokritos’un değindiği olasılık-gereklilik ikilisinin armağanı olarak, Eskişehir’de açılan ve yarattığı bütün simgeleri bir araya getiren sergi dolayısıyla gittiği bu kentte, parkta yürürken çekilmiş son resmine bakın, demek istediğimi görürsünüz. Anlayacağınız, benim bütün sanatların ereği, toplamı saydığım YAŞAMA SANATI’nın tartışılmaz USTASI’ydı Saitçiğim.
            Onu tanımış olmak, tıpkı Memet Fuat, Sabahattin Eyuboğlu, Ruhi Su, Cihat Burak gibi, yaşamın bana, bize sunduğu en değerli armağanlardan biriydi.
            Hepimiz gibi, gerek şiirlerini, gerek çevirilerini, ömür boyu çeşitli dergilerde bastırmak için koşuşturduktan sonra, kurduğu Çekirdek Yayınlar’da kitaplarını tam ona yakışan özel boyutlarda, siyah kapaklarla  gün ışığına çıkarır olmuştu ki, Türkiye’deki her alan gibi, yayın dünyası da çıkmaza girdi. Ama bu tatsız gelişmeden önce ürünlerini o benzersiz kitaplarda toplayabildi ya, büyük kazançtır.
            Şimdi o kitaplardan birkaç çalışmasını  paylaşalım yeniden; ilkini, dostluğumuzu başlatan Baidelaire’den seçiyorum: Şiir Anıtları 1/Kötülük Çiçekleri’inden
AKŞAM EZGİSİ
                                   İşte her çiçeğin sapında ürperdiği zaman,
                                   Tütsü tütsü dağıldığı zaman her çiçeğin;
                                   Havada sesler, kokular dolaşıyor, yeğin;
                                   İç karartıcı bir vals, baş dönmesi, uzayan.

                                   Tütsü tütsü dağıldığı zaman her çiçeğin;
                                   İncitilmiş bir yürek gibi titriyor keman;
                                   İç karartıcı bir vals, baş dönmesi, uzayan!
                                   Gök hüzünlü, güzel bir sunak sonuna değin.

                                   İncitilmiş bir yürek gibi titriyor keman,
                                   İçli bir yürekten kara, geniş yokluğa kin!
                                   Gök hüzünlü, güzel bir sunak sonuna değin;
                                   Güneşin donmuş kendi kanı boğulduğu kan.

                                   İçli bir yürekten kara, geniş yokluğa kin,
                                   Işıklı geçmişin bütün izlerini toplayan!
                                   Güneşin donmuş kendi kanı boğulduğu kan…
                                   İçimde parlayan bu kutsal kap, anın senin!
            İkinci şiir, çok sevdiği, başarıyla aktardığı Garcia Lorca’dan
YUVA
                                                           Gözlediğim ne bilmem
                                                           bu hüzün anlarında?
                                                           Kim çiçekli, yaldızlı
                                                           korularımı kesen?
                                                           Derenin suyundaki
                                                           çırpıntılı gümüşten
                                                           aynada, ki bana tan
                                                           sunar, o gördüğüm ne?
                                                           Korumda hangi büyük
                                                           fikir çamı yarılan?
                                                           Ne sessizlik yağmuru
                                                           ürperten beni böyle?
                                                           Sevdamı bıraktıysam
                                                           gamlı kıyıda ölü
                                                           hangi böğürtlen saklar
                                                           yeni doğuşu benden?
            Son örnek kendisinden, Şiirin Dip Sularında adlı uzun şiirinin ilk bölümü:

1

                                               Arama, ben artık bende değilim,
                                               sözcükler var bende benden içeri;
                                               sözcükler, zehirle yüklü içleri,
                                               derin tatlarından esrimiş dilim.

                                               Çevremde nedir bu çınlam, gerilim,
                                               bu bitmez atılım ileri geri
                                               örerken bir sonsuz ağla her yeri
                                               milyonca, milyonca anlaşılmaz im?

                                               Bu ürkünç kıyıya geldikten beri
                                               dağlardan dağlara düş gelgitleri
                                               ve dev yankıları tek izlediğim

                                               Hiç kimse aşamaz bu sık çitleri,
                                               bu tuzakları, bu sarp geçitleri;
                                               arama, ben artık bende değilim.

            Canım Saitçiğim, her şeyin, sesin, çizginin, im’in, imgenin, simgenin, anının en hoşunu bırakıp gittin, ne mutlu!
Güncel Mersin, Edebiyat Galerisi, 20 Haziran 2013

1 Haziran 2013 Cumartesi

MELEK KILIĞINA GİRMİŞ ANAMALCILIK:SOSYAL DEMOKRASİ









MELEK KILIĞINA GİRMİŞ ANAMALCILIK:SOSYAL DEMOKRASİ



            Yazıya biraz eskiden başlayalım:Mustafa Kemâl, Samsun’a hareketinden önce, görüştüğü birkaç kişiden biri olan Miralay İsmet’e: istersen sen de gel der; berikinin yanıtı:”Ben daha yeni evlendim, gelemem”olur; sanki İngilizler bir sabah evlerini basmayacak, ikisinin de ırzına geçip gebertmeyecekmiş gibi; dahası çıkar çıkmaz Erzurum’a Kâzım Karabekir’e mektup yazar:”Sevgili kardeşim Kâzım,bu Mustafa Kemâl çıldırmış, Anadolu’ya gidip halkın önüne düşecek savaş başlatacakmış; sen de bana katıl onu en mantıklı çözüme, Amerikan korumasına razı edelim.”
            İkinci ayrıntı: Mustafa Kemâl Atatürk,  ölüm döşeğinde, o zamanki Başbakan Celal Bayar ile İsmet İnönü’ye özel bir uyarıda bulunur: sakın Sovyetler ile dostluğu bozmayın,  Batıllar ile ikili anlaşma imzalamayın!”
            Sanki böyle bir uyarı hiç yapılmamış gibi, Kurtuluş Savaşı’nın başından beri fırsat kollayan tuzakçı ABD, Rus ayısı seni yutacak diye korkutarak,İnönü’yü 1 Nisan 1939’da ilk ikili anlaşmayı imzalamaya razı eder; bu anlaşmanın ilk maddesi Türkiye Cumhuriyeti’nin ABD’yi bundan böyle en çok kayırılan ülke sayacağını kabul ediyor: ölüm yargısı o gün imzalanmış demek.
            2.Dünya Savaşı sırasında, yeryüzüne gelmiş ulusların el alçağı olan İngilizlerin boyunsuz tilkisi Churchill, Adana’ya gelerek İsmet Paşa’yı kendi yanlarında savaşa katılmaya razı etmeye uğraşır; Savaş sonrasında kurulacak paylaşım masasında mutlaka yer almalısınız, der; oysa Yalta’da yalnız üç dev vardır;SSCB, ABD, İngiltere.
            1945’te Savaş bittiğinde SSCB görünüşe göre öbür ikisinin can dostudur; oysa ABD, kuşkusuz İngiltere’nin gizli onayı ve akıl vermesiyle, CİA’yı kurmaya, en büyük tehlike saydıkları ortaklaşmacılığa karşı bütün dünyada savaşıma girişmeye, gerekli önlemleri almaya çoktan başlamıştır.
            Buldukları en etkili araç, sulandırılmış ortaklaşmacılık ya da melek kılığındaki anamalcılık demek olan Sosyal Demokrasi’dir; araç o kadar etkili olur ki, başta İtalyan ve Fransız Komünist Partileri, Avrupa’daki bütün devrimci örgütleri yavaş yavaş eritir; Tarihsel Uzlaşma palavrasıyla uyutup yok ederler.
            Berlin Duvarı’nın yıkılmasından, SSCB’nin dağılmasından sonra da Sosyal Demokrat partilerin gizli görevi olduğu gibi sürer: halkların köktenci isteklerini yozlaştırmak.
            Bizim YCHP’nin de üyesi olduğu Uluslar arası Toplumcu Partiler Birliği geçende yeni bir toplantı düzenledi; ABD güdümündeki AKP’ye gizli açık her türlü desteği sürdürmekte olan YCHP’nin Genel Başkanı da katıldı bu toplantıya; ve dünyanın efendisi ABD’ye yaranmak için besbelli, Türk Yürütmesi’nin başıyla Suriye Devlet Başkanı Esad’ı aynı kefeye koyan bir konuşma yaptı – oysa Batılı sülükler hep birlikte tepesine çullanmazdan önce Suriye, Atatürk zamanındaki Türkiye’yi andıran bir düzen içersindeydi her açıdan.
            Biliyorsunuzdur, Fransa’nın başında şimdi sözümona  Toplumcu Parti üyesi bir Cumhurbaşkanı var; ama bu güzelim toplumcu, altın, bakır, uranyum gibi doğal kaynakları yamyamların elinden kurtarmak üzere Mali’yi acımasızca bombalamaktan çekinmedi.
            Toplumcu Partiler toplantısında, yine Fransızların temsilcisi YCHP Başkanı’nın konuşması sırasında, Suriye’nin çocuk katilini Türkiye’nin demokratik(?) seçimle gelmiş Başbakanı ile bir tutamazsınız, deyip çekmiş gitmiş.
            Eski ünlü Toplumcu Partili Cumhurbaşkanı Mitterand’ın çok saygıdeğer eşi ve daha bir sürü Avrupalı temsilci, çok iyi biliyorsunuz, yıllardır tarihsel dostları Ermeniler ile Kürtleri Türkiye’den koparılmış Federasyon topraklarına kavuşturmak için bıkıp usanmadan çalıştılar, çalışıyorlar; hesaplarına göre, son evreye gelindi bu süreçte.


            Sizin anlayacağınız, anamalcı yalan talanın yerine gezegenimizi de üzerindeki canlı cansız bütün varlıkları da kurtaracak, Küba’da 50 yılı aşkın süredir başarıyla  uygulanan insanca toplumcu düzenin gelememesi için melek kılığına büründürülmüş bu Demokrat Toplumcu Partiler öldürücü görevlerini eksiksiz yerine getiriyor, KÜRESEL HARAKİRİ’ye doğru hızla yol almamızı sağlıyorlar.

                                                                                                                                                                                                                        Güncel Mersin,31Mayıs 2013