“GERİ DÖNÜŞÜM”
Hepimize,
bütün dünyaya yaşatılanları yaşıyor görüyorsunuz. Bunların gerekçeleri,
nedenleri, onları insanlara yaşanlar konusunda yeterince konuşuluyor,
yazılıyor, söyleşiliyor.
İletişim
ağındaki haberleşme yollarından yüzdefterinde son günlerde iki resim dikkatimi
çekti; birinde, bizim yürütmenin başının bıyığı kesiliyor, sırtına Nazi kılığı
geçirilip öyle sunuluyor- sanki çektiklerimizin hepsinin yaratıcı, dolayısıyla
sorumlusu o’ymuş gibi; oysa dünyaya 2. Savaşı yaşatan onbaşı da para analarıyla
babalarının, bankacıların, petrolcülerin, silah üretici ve satıcıların
maşasıydı; nitekim bodrumun birinde canına kıydığında onunla şaraplar içen kodamanların hiçbiri yoktu yanında.
İkinci
resim, dünyada adı en çok konuşulan insanlardan biri, Amerikalı bir zengin; onun
da aklınıza gelen her alanda parası var. Diyor ki yamru yumru suratıyla: 19.
Yüzyıl’ın başında Anadolu topraklarıyla ilgili bir tasarı kurmuştuk; sarı saçlı
mavi gözlü bir Türk çıktı, oyunu bozdu, iş yarım kaldı; şimdi kaldığımız yerden
sürdürüyoruz.
Evet,
gerine gerine, insan haklarına, hayvan haklarına, ileri ya da geri demokrasiye
hiç aldırmadan söylüyor bunları; ama bizim bütün kanallar, bütün gazeteler,
bütün uzmanlar(?) sabahtan akşama başka masallar anlatıyor hem halkıma, hem
dünyaya.
Neyse,
dedim ya, bütün bunlar yeterince konuşuluyor; onun için ben size şiir okumaya
karar verdim bugün; şiirleri, ülkemin en duyarlı, en dürüst ozanlarının
birinden, Zeynep Uzunbay’ın,
Yasakmeyve yayınlarınca basılmış “Geri Dönüşüm” adlı kitabından
seçtim.
Geri Dönüşüm
kırlangıç
uçurtması kaçtı
kopan ipliğini parmağıma dola
rüzgâr
soğudu madem
üfür
fısılda mırıldan
gel
biraz evlenelim
iyi
kötü yol açarız kalabalıkta
tökezlesen
tutarım
başım
dönse yaslanırım omzuna
yuttuğum
sözcükler böyle zayıflattı beni
uzaklarda
bir rüyâ seçemiyorum
yıllarından
ayrılıp duruyor dünya
ufuk
yalan, ütopyaya gidelim
düz
taşa adımı yaz, senin bulduğun…
ben
de “Hiçbir şey ummuyorum,
hiçbir
şeyden korkmuyorum,
özgürüm”
yazarım düz taşına
başımıza
dikip güleriz
biriktirdiğimiz
onca camgöbeği, kızıl, mor…
kim
bilir şimdi kimin ellerinde
korkma,
nefes almayı unuttuk
suyumuzun
ayı göğe düştü
çakıl
taşlarımız saçıldı geceye
pırıl
pırıl geri dönelim.
Sözümüz
her şey bize benziyor
suyunu
birbirine veren
ki
fıstık çamıyız, dinle
rüzgâr
ne dese doğru
Biraz paranoyak bir fıstığım ben
hiç
yoktan iniltiler oyar dibimi
söz, yavrumuz
açar
gagasını göğe
bulut
mu? ay mı? bir akşamüstü
lila
deniz damlattık ağzına
Dümdüz, solgun bir özlem
derken
direk, tekne
sevmenin neler olduğunu biliyor;
canımın
altındaki huyu, bizim oraları
gözleri
velfecri okuyan horozu
hepsini!
hepsini!
Susuyor dobra dobra, oof
adsız
kal, sensiz kal e mi!
diyor ki, gitsin
düşsün,
dirensin, bulsun
kendi
bilsin sözümüz olduğunu
Sözümüz bizi unutma!
İnsanı da, her
türlü sanatını, yaratısını da yeryüzünden silmeye yemin etmiş bu korkunç vebaya inat çekelim şiir kılıcımızı! Belki
vebalıları bile kurtarırız!
Güncel
Mersin, 22 Mayıs 2013